Aşk politiktir. Çünkü bir insanı bekleyen bir insan, bu dünyadan umudunu kesmemiştir. Bir insanı beklemek, sosyalizmden hatta anarşizmden bile ütopiktir.
Mahur gidince radyoyla başbaşa kalmıştım. Türk sinemasının en pahalı filmi Cemo'da Türkan Şoray ile Fikret Hakan başrollerdeydi; 7 ayda 25 kilo veren Demirel 4 kilo daha verecekti; Doğu Perinçek ve arkadaşları Şafak 2 operasyonunda yakalanmış, Yılmaz Güney ise Mahir Çayan'a yardım ve yataklıktan tutuklanmıştı; kürtaj ülkemizde artık serbestti; Filiz Akın, Yunan televizyonuna çıkan ilk Türk aktris olmuştu; Marmara vapuru yanarak batmış; Aşık Mahzuni yazdığı şiir nedeniyle tutuklanmıştı.
Erdal Eren ailesine yazdığı son mektubu şöyle bitirmişti: "Şunu bilmenizi ve kabul etmenizi isterim ki, sizin binlerce evladınız var. Bunlardan daha niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek, ama yok olmayacaklar. Mücadele devam edecek ve onlar mücadele alanlarında yaşayacaklar. Sizlerden istediğim bunu böyle bilmeniz, daha iyi kavramaya çaba göstermenizdir. Bu konuda ne kadar güçlü, ne kadar cesur olursanız, beni o kadar mutlu edersiniz. Hepinize özgür ve mutlu bir yaşam dilerim. Devrimci selamlar...Oğlunuz Erdal "
Mahur, sedire uzanıp, yeni aldığı, kapağında papatya tarlasına uzanmış bir genç adam resmi olan hacimli romanı açtı, bitirene kadar da başından kalkmadı. Ben de sedirin karşısındaki koltuğuma oturup, zavallı sırtımı yastıkta besleyip, Mahur'un getirdiği Akbaba'nın son sayılarında biri ile Gırgır'ın ilk sayılarında birini kucağıma alıp, okumaya koyuldum. Hiçbiri içimdeki ezayı söküp alamıyordu. Bir ara,
-Kitabın adı ne? diye sordum Mahur'a.
-Tutunamayanlar, dedi.