Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Cangül Örnek

Cangül ÖrnekTürkiye'nin Soğuk Savaş Düşünce Hayatı yazarı
Yazar
Çevirmen
7.1/10
7 Kişi
19
Okunma
2
Beğeni
2.900
Görüntülenme

Cangül Örnek Gönderileri

Cangül Örnek kitaplarını, Cangül Örnek sözleri ve alıntılarını, Cangül Örnek yazarlarını, Cangül Örnek yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
1950'ler Türkiye'sinde ABD menşeli firmaların ürünleri, Hollywood filmleri, Amerikan pazarları ya da gazlı meşrubatları gündelik hayatın bir parçasıydı. Ancak burada ele alınan kamu diplomasisi çalışmaları; tüketimin kendiliğinden oluşturduğu Amerikan imgesiyle değil, ABD'nin yaratmaya çalıştığı izlenim ve yaygınlaştırmak istediği fikirlerle il­gilidir.
Kore' de "kızıl komünizme karşı savaşan" Türk askerleri­ nin kahramanlıklarını Amerika'nın Sesi Radyosundan din­ leyen, Kore filmlerini büyük bir ilgiyle izleyen halk, ABD'nin Türkiye'nin en büyük dostu olduğuna daha fazla ikna oldu.
Sayfa 180 - Embassy Ankara to the Department of State, "IE Evaluation Reportsn, 10 Ocak 1952, Department of State Decimal Files, 1950-1954, RG59, Box 2492.Kitabı okuyor
Reklam
1950' de başlayan Kore Savaşı, ABD'nin kamu diplomasisi anlayışında önemli yeniliklere yol açtı. Savaşın elinin kulağın­ da olduğu günlerde ABD yönetimi antikomünist propagandanın genişletilmesine çalışmaktaydı. Kapsamı ve önemine binaen "fikir savaşının Marshall Planı" olarak nitelenen yeni dönem kamu diplomasisine büyük kaynaklar aktarıldı.
1957 tarihli rapor:
Örneğin, Türkiye' de kuşakların Alman, Fransız ve İngiliz etkisinde yetiştiğini, 35 yaşın altındakilerin ABD'de eğitim aldığını belirten Riley, Türkiye'nin Batı yanlılığının devamı ve ABD dış politika hedeflerinin gerçekleştirilmesi için daha çok "genç Türk'ü" ABD'ye götürmeye devam etmeyi önermektedir. Riley'in rapo­runda eğitim alanındaki işbirliğinin çeşitli örnekleri görülebilir.
50'li yıllarda Türkiye'ye gelen ABD'li danışmanlar:
ABD'lilerin en faza eğildiği konuların başında eğitim gelmekteydi. Eğitim başlığı, sadece yardım programlarının yürütülmesinde ihti­yaç duyulan teknik ve idari personelin yetiştirilmesi için değil, modernleşmeciler tarafından sosyal değişimin başlıca aracı olarak görüldüğü ve ayrıca Türkiye' de Anglosakson ekolüyle yetişmiş bir aydın-yönetici kuşağı yaratılması arzulandığı için önem verilen bir başlık oldu. USIE/USIS etkinlikleriyle, öncelikle ECA'nın teknik eğitim çalışmalarına katkıda bulu­nuldu. Bunun dışında, ilköğretimden üniversiteye kadar öğ­renci, öğretmen ve üniversite öğretim üyelerine yönelik kültü­rel faaliyetler gerçekleştirildi. Bu etkinlikler yoluyla, Amerikan dünya görüşü ve hayat tarzının bu kesimler tarafından anla­şılması ve mümkün mertebe benimsenmesi amaçlanmaktaydı.
1950'lerin özellikle ilk yarısında USIE/USIS'in değerlendirme­leri, Türkiye'nin ABD'lilerin son derece rahat koşullarda çalıştığı ve özellikle bürokrasiden yardım gördüğü bir ülke olduğu şeklin­ deydi. Bu elverişli koşulların ideolojik altyapısına bakıldığında Türkiye' de bazen ABD'yi bile gölgede bıraktığı söylenen antiko­münizmin ağırlığına dikkat çekilmekteydi. "Dünyadaki en Rus karşıtı ve antikomünist ülke" olarak tanımlanan Türkiye' de, komünizm karşıtlığının bu derece şiddetli olması ABD'lileri hem memnun etmiş hem de şaşırtmış gibiydi.
Reklam
Rockefeller Vakfı, 1952-71 arasında Türkiye'ye toplam 16 milyon dolar aktarmış­tır. Ford Vakfı ise Türkiye' deki altmış yıllık fa aliyet süresi boyunca verdiği toplam bursun neredeyse yarısını 1950 ve 1960'lar boyunca vermiştir.
Kemalist devrimler,Osmanlı reformlarının sürekliliği mi kopuşu mu:
Osmanlı reform hareketleriyle Kemalist devrimler arasındaki sürekliliğe vurgu yapan Rustow, Kemalist devrimlerin geçmişten radikal bir "kopuş" sağladığı tezine karşı "süreklilik" tezini ilk işleyen isimlerden biriydi. Rustow gibi önemli bir isim tarafından dile getirilmiş olsa da süreklilik tezi konusunda bir uzlaşmaya varıldığı söylenemez. Buna karşın, Kemalizmin ülkeyi karar­lı bir biçimde modernleşme yoluna soktuğu ve Mustafa Kemal başta olmak üzere bu sürecin mimarı olan kadronun zihniyet dünyasının ve uygulamalarının incelenmesi gerektiği konusun­ da bir fikir birliğinden söz edilebilir. Gilman, modernleşme ku­ramıyla ilgili kitabında Mustafa Kemal'den, modernleşmeyi bir ulus inşası anlamında kullanan ilk kişi olarak bahsetmektedir. Gilman'ın ifadesi modernleşme kuramcıları arasında da taraftar bulan Mustafa Kemal algısını yansıtmaktadır. Kemalist Türkiye, savaş sonrasında uygulanan liberal ekonomik politikalar saye­ sinde modernleşme kuramcılarının gözündeki en sorunlu yanı olan "devletçilik"ten de arınmaya başlayınca, Mustafa Kemal'in otoriterliği Türkiye'nin başarılı modernleşmesinin ve kuvvetli antikomünizminin temeli olarak ilan edildi.
Mülkiyet sahibi Türk köylüsü CHP'ye karşı yeni kurulan DP'yi destekleyerek çok partili hayata geçişte kritik bir rol oynamıştı. Çok partili hayata geçilmesi Türkiye'nin siyasi sistem reformunu Batı'yı örnek alarak gerçekleştirdiğinin göstergesi olarak mem­nuniyetle karşılandı. Nitekim aynı modernleşmeci çevreler 1960 Darbesini Türkiye'nin modernleşme çabaları bağlamında desteklemiştir.
Huntington, kapitalizm ve kentlileşme:
Kırsal sınıf­lara duyulan güvensizliği açık biçimde ifade eden isimlerden biri Samuel Huntington' dı. Çin Devrimi ve Latin Amerika' daki toplumsal hareketlerde kırdaki yoksulların, topraksız köylülerin oynadığı rolü göz önünde bulunduran Huntington, statükonun sağlanması açısından kentlileşmenin önemine dikkat çekmek­teydi. Kentlileşme kadar, kırda kapitalist ilişkilerin egemen kılınması da köylülüğün arkaik, feodal yapıya başkaldırmasının önüne geçebilecek bir dönüşüm olarak görülmekte ve desteklen­ mekteydi. Huntington'ın bu tartışmalı tezleri kısa sürede konuyla ilgili yazını belirlemeye başladı.
Reklam
Osmanlı tarihi üzerine yapılan araştırmaların, Arap Ortadoğu'sunun "geri kalmışlığını" açıklamaya yardımcı olacağı düşünülmekteydi. Nitekim bu bağlamda savaş sonrası yaygın­lık kazanan tez, 1848 tarihli Osmanlı Toprak Kanunu'nun ba­şarısız olmasının, güncel sorunların başlıca nedeni olduğuydu. Toprakta özel mülkiyet rejiminin sağlıklı biçimde kurulamamış olması, sorunların kaynağı olarak belirlenirken, ABD tarafından Ortadoğu ülkelerine sunulan iktisadi gelişme modelinde toprak reformunun gerçekleştirilmesi önemli bir öge olarak yer buluyor­du. Nitekim aynı yıllarda mecliste tartışılan bir kanun teklifi ve­ silesiyle Türkiye' de de "toprak refoelrmu" tartışması yapılmaktay­dı. Toprak mülkiyetinin ve bölüşümün tartışıldığı bir dönemde Türkiye'nin kırsal yapısı üzerine çok sayıda çalışma yapılması da dikkat çekicidir.
Türkiye, Yunanistan ve İran gibi ülkeler Soğuk Savaş'la birlikte Amerikan kamu­ oyunun ilgi alanına girmiştir. Türkiye denildiğinde Amerikan akademisinde akla gelen isimlerden biri olan Lewis V. Thomas, Richard N. Frye ile birlikte Türkiye ve İran üzerine ABD'lileri aydınlatmak üzere kaleme alınmış bir kitap yayımla­mıştır. The United States and Turkey and Iran başlıklı kitabın Sumner Welles'in yazdığı giriş kısmında kitabın amacı şu şekilde ifade edilmiştir: "Bu kitabı yaza­rak, Thomas ve Frye, Amerikan kamuoyunun, ABD'nin güvenliği için birdenbire büyük öneme sahip hale gelen bu iki eski ulusun tarihi, ekonomisi, siyasi ve stra­tejik sorunlarıyla doğalarını daha iyi bilmelerini mümkün kılan büyük bir iş yap­mışlardır."
Bölge çalışmalarının yaygınlaşmaya başlamasıyla birlikte Türkiye, Batı dışı toplumlara gösterilen ilgiden payına düşe­ni aldı. Osmanlı İmparatorluğu'nun külleri üzerinde kuruldu­ğu halde kısa sürede Batı'yı model alarak inşa edilen Türkiye Cumhuriyeti, II. Dünya Savaşı'nın ardından çok partili sisteme geçerken Soğuk Savaş taraflaşmasında kapitalist bloka dahil ol­mak konusunda tereddüt göstermedi. Bu özellikleri nedeniyle Türkiye, modernleşme kuramcıları tarafından ayrıksı bir "ba­şarı" öyküsü olarak görüldü ve çeşitli araştırmalara konu oldu.
ABD'de de komünizm tasfiyesi(Dr.Schrecker anlatıyor)
Marksizm ve uygulayıcıları tamamen yok edilmediyse de marji­nalize edildiler. Siyasi statükoya getirilen açık eleştiriler ortadan kayboldu. ( . . . ) Anekdotlar çok fazla fakat Amerikan akademis­yenlerinin kendilerini ne kadar sansürlediklerini tam olarak belirlemek mümkün değil. Yazılmayan kitapları, öğretilmeyen ders­leri ve gerçekleştirilmeyen araştırmaları ölçecek bir ölçü yok.
Soğuk Savaş döneminde Fransa'nın ABD hegomonya karşıtlığı:
Avrupa'da aydınlar arasın­ da Sovyet karşıtlığı ve totalitarizm tartışmalarından beslenen antikomünizm, doğrudan ABD yandaşlığına tekabül etmedi. Özellikle ABD' deki dev kültür endüstrisi ve bunun son derece niteliksiz, tüketime yönelik ürünleri, yüksek kültür düşkünü Avrupalı aydınları rahatsız etmeyi sürdürmekteydi. Hatta de­ nebilir ki, bu ürünlerin Avrupa'ya pazarlanması Avrupa'nın Amerikanlaşma kabusunu depreştirmekteydi. ABD'nin yarattığı güncel kültürel yozlaşmanın yanı sıra, ABD'nin kültürel olarak zayıf, geri bir ülke olduğu inancı da aydınlar arasında yaygın biçimde paylaşılan bir kanaatti. Örneğin Fransa, kültürel anti­ Amerikancılığın güçlü olması nedeniyle, Soğuk Savaş boyunca ABD'ye en az sempati duyulan Avrupa ülkelerinden biri olarak kalmaya devam etti.
214 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.