Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Cangül Örnek

Cangül ÖrnekTürkiye'nin Soğuk Savaş Düşünce Hayatı yazarı
Yazar
Çevirmen
7.1/10
7 Kişi
19
Okunma
2
Beğeni
2.953
Görüntülenme

Cangül Örnek Gönderileri

Cangül Örnek kitaplarını, Cangül Örnek sözleri ve alıntılarını, Cangül Örnek yazarlarını, Cangül Örnek yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tarsus, Bursa Amerikan Kolejleri vbg
ABD’nin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki esas yüzü okullardı. Bu okullar, misyonerlerin yürüttüğü faaliyetlerin eğitim sahasındaki izdüşümleriydi ve çoğunlukla yerli halkla ilişki kurmayı sağlayan misyoner hastaneleriyle birlikte kurulmuşlardı. Okulların sayısında özellikle 1820’lerden sonra bir artış gözlenir ve çok geçmeden yüksekokul (college) açılmasına karar verilir. Bu kurumlar arasında, 1863’te eğitime başlayan Robert Kolej’in özel bir yeri vardır. Kolej her ne kadar ABCFM’ye bağlı bir misyoner okulu olmasa da gerek okulun açılmasında Cyrus Hamlin tarafından sağlanan kaynaklar, gerekse eğitimin niteliği açısından bakıldığında bu okul da misyonerlik faaliyetlerinin bir uzantısı olarak değerlendirilmelidir. 1871- 1872’deyse İstanbul’da Amerikan Kız Koleji açıldı. Sonraları Anadolu’nun farklı yerlerinde, daha çok Hıristiyan çocuklarına eğitim vermek üzere yüksekokullar açıldı.
Tanzimat döneminde misyonerlerin faaliyetinden rahatsız olan Osmanlı Hıristiyan kiliselerinin şikâyetleri konuyu bir soruna dönüştürdü. Ancak bu tür yakınmalar olmasa Osmanlı idarecilerinin, bu tür faaliyetleri büyük bir sorun olarak algıladıkları söylenemez.
Reklam
Bkz; The Armenian National Committee of America
Özellikle 19. yüzyılın sonundan itibaren ABD’li misyonerlerin de yardımıyla imparatorluğu terk ederek bu ülkeye göç eden Hıristiyan nüfus, ABD’nin Doğu Sorunu’na ilgisini artırdı ve ABD’de Osmanlı aleyhtarı olarak nitelenebilecek bir kamuoyu oluşturdu. Bu kesimler arasında ABD’ye giden Ermenilerin, Ermeni Sorunu’na dikkat çekmeye dönük gayretleri önemliydi. ABD’nin Doğu Sorunu’na dolaylı da olsa müdahil olabilmesini sağlayan bu göçmen nüfus, sonraki yıllarda da ilişkilerin sürekli bir öğesi haline gelecektir. Neticede ABD, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı ilkesel olarak barışçı bir tutum takınmamıştı; ancak imparatorluk 19. yüzyılda henüz ABD kapitalizminin yayılma alanının dışında, Avrupalı güçlerin çatışma alanı dahilinde bulunmaktaydı. Bu dönemin öne çıkan öğeleri kültürel ve dinî temaslardır. 1800’lerin başından itibaren imparatorluk topraklarında izlerine rastlanan ABD’li Protestan misyonerler, Anadolu dışında özellikle Lübnan, Suriye gibi bölgelerde sabırlı bir çalışma yürütmekteydi. Bu çalışmaları yönlendiren ve yöneten ise ABCFM adlı kuruluştu. Misyonerlik faaliyetleri, Müslümanları din değiştirmeye ikna etmekten ziyade Hıristiyan Osmanlıları hedef kitle olarak belirlemişti, özellikle Ermenilerle yoğun biçimde ilgilenilmekteydi.40 Tanzimat döneminde misyonerlerin faaliyetinden rahatsız olan Osmanlı Hıristiyan kiliselerinin şikâyetleri konuyu bir soruna dönüştürdü.41 Ancak bu tür yakınmalar olmasa Osmanlı idarecilerinin, bu tür faaliyetleri büyük bir sorun olarak algıladıkları söylenemez.
ABD’nin, Osmanlı İmparatorluğu’yla düşük yoğunluklu siyasi ilişkisine rağmen 19. yüzyıl paylaşım mücadelelerine damgasını vuran “Doğu Sorunu”na kayıtsız kaldığı söylenemez. Özellikle içsavaşın ardından ABD kapitalizminin, hızla büyüyen pazar arayışlarının uyandırdığı yayılmacı güdü, ABD’yi bu paylaşım mücadelesiyle yakından ilgilenmeye sevk etti. Doğu Sorunu’nda ön planda yer almak yerine Avrupalı güçlerin birbirleriyle çekişme halinde oldukları sahnenin hemen gerisinde yer alan ABD; Boğazlardan Geçiş Sorunu, Girit Sorunu, Bulgaristan ve Makedonya olayları, Ermeni Sorunu, Arap milliyetçiliğinin yükselişi, Filistin’e Yahudi göçü gibi önemli gündem maddeleriyle yakından ilgilendi. Ancak hiçbirine Avrupalı güçlerin yaptığı şekilde doğrudan müdahil olmaya kalkışmadı.
Uzak Ülkeden Yakın Dosta ABD’yle Hasbihal Türkiye düşünce hayatının geçmişten devraldığı birikim, II. Dünya Savaşı sonrasında yeni müttefik ABD’yle işbirliğinin memnuniyetle karşılanmasına zemin sağladı. ABD’yle ilgili ön kabuller ve bu ülkeyle kurulmuş bulunan sınırlı ilişki yoluyla edinilen deneyim de bu birikimin bir parçasıydı. Öncelikle
Günay Göksu Özdoğan, Türkiye’yi savaşa sokmak isteyen Almanların yararlandığı Pantürkçülerden, Almanya’nın, Türkiye’nin kendi yanında savaşa girebileceği yönündeki beklentisini sürdürmek isteyen Türk makamlarının da yararlandığını belirtmektedir. Bkz. Günay Göksu Özdoğan, “Turan”dan “Bozkurt”a: Tek Parti Döneminde Türkçülük (1931-1946), İstanbul, İletişim Yayınları, 2002, s. 126-127.
Reklam
Mustafa Kemal sol hareketi ezmek için Ocak 1921’de harekete geçti. Zürcher’e göre sebep, aşırı solun bir tehdit oluşturması değildi. Ancak Sovyetlerin desteğini sağlamak isteyen Mustafa Kemal için Enver Paşa’nın varlığı bu yola başvurmayı gerektirmişti. Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, s. 230. Tunçay ise sola karşı mücadelenin bir aracı olarak tasarlanan resmî TKF’nin kuruluşunun asıl maksadını iç politikayla alakalı görür. Bkz. Mete Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar, Cilt 1, İstanbul, BDS Yayınları, 1991, s.94.
ABD’nin, Kemalist hareketi ve bölgedeki dengeleri daha farklı yorumladıkları görülmektedir. Amiral Bristol Temmuz 1920’de ABD Dışişleri Bakanlığı’na şöyle yazmıştır: “Bugünkü durumda Türkler, Bolşevik yardımını aramaya mahkûm edilmiştir. Elde edebildiğim bilgilere göre, Türkler Bolşevikliğe sempati beslemiyor, Bolşeviklere katılmak istemiyorlar, ancak Yunan ve Avrupa saldırganlığına karşı kendilerini korumak için son çare olarak Bolşevik yardımını arıyorlar. Bolşeviklik Türkiye’de yayılıyorsa sanıyorum bunun suçluları başta Büyük Britanya ve Yunanistan, daha az derecede Fransa ile İtalya olacaktır. (...) Birleşik Devletler, Bolşevikliğin yayılmasına karşı ise o zaman Türkiye’de Bolşevikliğin yayılmasına yol açma eğilimi gösteren bugünkü politikaya kesinlikle muhalefet edilmelidir.” Orhan Duru, Amerikan Gizli Belgelerinde Türkiye’nin Kurtuluş Yılları, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2001,
Yerasimos, Lozan görüşmelerinin başlamasından hemen sonra Türkiye’nin benimsediği politikayla ilgili şunları yazıyor: “Böylece, temsilciler Lozan’a doğru yola çıkmadan önce Türk-Sovyet ilişkileri hiçbir hayale yer bırakmayacak kadar açıktır. Türk Hükümeti, herhangi bir ortak diplomatik cephe kurmayı düşünmediği gibi, Rusya’nın konferansa katılmasını Batı ile anlaşma olanaklarını azaltan bir dene olarak görmektedir.” Stefanos Yerasimos, Türk-Sovyet İlişkileri: Ekim Devriminden “Millî Mücadele”ye, İstanbul, Gözlem Yayınları, 1979, s. Yerasimos, Lozan’da özellikle Boğazlar meselesi görüşülürken Türkiye’nin İngiltere’yle işbirliğini ayrıntılı olarak açıklamaktadır.
Türkiye’de resmî çevrelerin modernleşmeci, milliyetçi ya da İslamcı kesimlerin düşünce dünyalarının asgari müştereklerinden biri, nedenleri farklılaşsa da komünizme karşı beslenen derin kuşku ve nefrettir. Erken Cumhuriyet döneminde komünizm düşmanlığının gündelik siyasetin başlıca gündem maddeleri arasına girmesi 1930’ların ikinci yarısına
214 öğeden 141 ile 150 arasındakiler gösteriliyor.