"İbn Batuta, hiç bir zaman "İslâm dünyası" ve "gayrimüslim dünya" diye basit bir sınıflandırmaya yahut "İslâm" ve "Batı" arasında bir ayrıma müracaat etmemiştir. Hristiyan, Hindu ya da Budist olsun İbn Batuta'nın dünyasında "tehdit arzeden, yabancı bir medeniyet" diye bir kavram bulunmamaktadır. İşin aslı, İbn Batuta için aslında "İslam medeniyeti" diye küreselleşmiş soyut bir kavram da yoktur"
"Günümüzde Viyana Kuşatmasını bir İslam ve Hristiyanlık çarpışması olarak görenler, Osmanlıların bu savaşa protestan Macarları "desteklemek" için girdiği gerçeğinden bihaber gibidir. Savaş sırasında Osmanlı tarafında hristiyan askerler ve yine hristiyan müttefikler yer almıştır". Öte yandan Safevi İmparatorluğu gibi Osmanlı'nın "müslüman hasımları", Habsburgları, ortak düşman Osmanlı'ya karşı potansiyel "müttefik" olarak görebilmiştir"
"Sultan Abdülhamid'in de dahil olduğu bir çok Osmanlı yöneticisi, "İslâm dünyası" fikrini, imparatorluklar arasındaki barışı ve Osmanlı Britanya "ittifakını savunmak" için sık sık kullanmıştı"
"Türk parlamentosunun "hilafet" konusundaki müzakereleri 3 Mart 1924'te sonuca ulaştı. Hilâfet kurumu, İstanbul'da geçirdiği yüzyıllardan sonra, "çoğunluk oyuyla" lağvedildi ve son Halife Abdülmecid Fransa'ya "sürgün"e gönderildi. Türkiye dışındaki müslümanlar bu kararı "protestoyla" karşıladı, ama kararın "meşruiyetini" de kabul etti. Sürgündeki Halifeyi "ülkesine" davet etmeyi veya takip etmeyi hiç kimse "denemedi" bile"
Yüzyıllar boyunca Katolik Habsburg’la husumet ve savaş halinde olan Osmanlılar, sıklıkla, örneğin Fransızlar gibi diğer Hristiyanlarla ittifak kurmuştur. 18. yüzyılda, Osmanlılar herhangi bir dini endişe doğrultusunda değil, stratejik sebeplerle hıristiyan Polonya’nın birlik ve bağımsızlığını korumak üzere Rusya ve Habsburg imparatorluğuyla savaşmıştır. Bu bakımdan cihad, savaşlarda kullanılan meşrulaştırıcı söylemin parçası olmuşsa da, imparatorluklar arası ilişkilerde dünyadaki tüm Müslümanlar dost, Hristiyanlarsa düşmandır diye bir mantık söz konusu değildi.
"Yüzyıllar boyunca "Katolik Habsburgla" husumet ve savaş halinde olan Osmanlılar, sıklıkla, örneğin Fransızlar gibi diğer Hristiyanlarla "ittifak" kurmuştur. 18. yüzyılda, Osmanlılar herhangi bir dini endişeyle değil, "stratejik sebeplerle" Hristiyan Polonya'nın birlik ve bağımsızlığını "korumak" üzere, Rusya ve Habsburg İmparatorluğuyla savaşmıştır. Bu bakımdan "cihad", savaşlarda kullanılan meşrulaştırıcı söylemin parçası olmuşsa da, imparatorluklar arası ilişkilerde dünyadaki tüm müslümanlar dost, hristiyanlarsa düşmandır diye bir mantık söz konusu değildi"