Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Cüneyt Çakırlar

Cüneyt ÇakırlarCinsellik Muamması yazarı
Yazar
Çevirmen
0.0/10
0 Kişi
7
Okunma
0
Beğeni
796
Görüntülenme

Cüneyt Çakırlar Gönderileri

Cüneyt Çakırlar kitaplarını, Cüneyt Çakırlar sözleri ve alıntılarını, Cüneyt Çakırlar yazarlarını, Cüneyt Çakırlar yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
1990 Newyork Onur Yürüyüşü
"...Queer olmak mahremiyet hakkıyla değil, kamusal olma özgürlüğü, kim isek o olma özgürlüğü ile ilgilidir. Queer olmak her gün zulme karşı, homofobiye, ırkçılığa, kadın düşmanlığına, dindar ikiyüzlülerin bağnazlığına ve kendi kendimize yönelttiğimiz nefrete karşı (kendimizden nefret etmemiz gerektiği bize özenle öğretildi) mücadele etmek demektir. Ve bugün elbette hem bir virüse karşı hem de AIDS'i kullanarak bizi dünyanın yüzünden silmeye çalışan bütün homofobiklere karşı mücadele etmek demektir ... Evet, "gay" harika bir kelime. Onun da bir yeri var. Ama pek çok lezbiyen ve gay erkek sabaha kızgın ve bıkkın uyanıyorlar, neşeli (gay) olarak değil. İşte bu yüzden biz kendimize queer demeye karar verdik. Queer'i kullanmak dünyanın geri kalanının bizi nasıl gördüğünü kendimize hatırlatmanın bir yolu. Queer'i kullanmak düz bir dünyada gizli ve kenara itilmiş hayatlar yaşayan zarif ve çekici insanlar olmak zorunda olmadığımızı kendimize söylemenin bir yolu . . . Evet, queer sert bir kelime olabilir ama aynı zamanda homofobiğin elinden çalabileceğimiz ve ona karşı kullanabileceğimiz sinsi ve ironik bir silahtır."
Sayfa 15 - Queer Nation ve ACT UP ManifestosuKitabı okuyor
Bülent Ersoy, malum, Türkiye LGBT tarihinin en göz önünde simalarından. Fakat kendisi için yürüttüğü mücadeleyi ve açtığı alanı genelleştirmeyi reddetmesi, 1980'li yıllardan bugüne ülkede vücut bulmakta olan LGBT hareketiyle herhangi bir dayanışma sergilemek şöyle dursun, edindiği kültürel sermayeyi homofobik ve transfobik beyanlarıyla pekiştirmeye çalışması, özellikle kamusal alanda LGBT mücadelesi verenler için Ersoy'u, benimsenmesi zor bir figür kılıyor.
Sayfa 391 - "Benim başıma bütün bu gelenlerin nedeni, şöhretimin fazla ileri oluşu. Şöhretimin bedelidir bu." Bülent Ersoy, 1984Kitabı okuyor
Reklam
Erkek bedeninden hoşlanan okurlar için, 1891 yılı dönüm noktasıdır. Dorian Gray'in Portresi romanının l. Bölüm'ü şöyle açılır: "Odanın ortasında, dik bir şövaleye iliştirilmiş olarak olağanüstü güzellikte genç bir erkeğin boy resmi duruyordu." Gray'in Portresi'nin sonunda yerde yatan ölü, ihtiyar, "iğrenç" erkek (bedeni), hizmetkarların Dorian Gray'in evinin tavanarasında buldukları "öteki şey"in üzerine çekilmiş ahlaki bir ciladır: "Duvarda, onu son gördükleri haliyle, dörtbaşı mamur gençliğinin ve güzelliğinin mucizesi içinde efendilerinin bir portresi asılıydı.
Cinsel kimlik kategorilerini sorgularken cinsellik ve arzu kategorilerini sorgulamayı maalesef ihmal ediyoruz. Oysa unutmamak gerekir ki, cinsellik ve arzu çerçevesinden tamamen çıkamadığımız sürece, bireyleri cinsel ar- zularının nesnesine göre sınıflandıran (ve bazen de patolojikleştiren!) kendinden menkul bir sistemi kabullenmiş ve ona bağlı kalmış oluyoruz.
Osmanlı kültüründe mahremiyetin, samimiyetin, dostluğun, ülfetin ve cinsel pratiğin, yani geniş anlamda sosyalleşmenin karmaşık doğasını anlamamızı mümkün kılacak bir dizi kavram geliştirme vakti geldi de geçiyor. Artık, anakronistik ve aslında cevabı zaten belli olan şu sorulan sormaktan vazgeçmemiz gerekiyor: Osmanlılarda ayrı bir kategori olarak eşcinsellik var mıydı? Yoksa Osmanlılar biseksüel miydiler? Osmanlılar hemcinsler arasındaki ilişkileri kendi başına bir sapma, sapkınlık olarak tanımlıyorlar mıydı? Bu ve buna benzer sorulan anakronistik yapan, sadece "eşcinsellik" ve "heterocinsellik" kategorilerinin modem öncesi ve Batı-dışı cinsel tercih ve pratikleri izah etmedeki yetersizliği değil, aynı zamanda ve daha önemlisi, bizzat arzu, cinsellik ve birey kategorilerinin yetersizliğidir.
Sayfa 353 - metisKitabı okuyor
Türk Dil Kurumu maskülen sözcüğünü erkeksi olarak çevirmeyi uygun görmüş. Bu açıdan maskülenliğin erkeğe atfedilen karakteristik özellikleri içerdiği düşünülebilir. Bu da özcü bir erkek algısını beraberinde getirir. Maskülenlik toplumsal cinsiyetten öte cinsiyet olarak mı kurgulanmıştır? Peki maskülenliği nasıl tanımlayabiliriz? Onu feminenlikten ayn düşünebilir miyiz?
Reklam
Psikanalitik söylemde fetişizmin sadece bir erkek sapkınlığı olarak ele alındığını belirtir. Psikanalitik yönteme yöneltilen, tarihsellikten yoksun olması, ataerkil sosyal değerleri sorgulamaması ve devam ettirmesi gibi eleştiriler karşısında Grosz, feminist teorisyenlerin psikanalitik yöntemi tamamen reddetmekten ziyade -lezbiyen fetişizm kavramında olduğu gibi- imkansız gibi görünen kavramları ele alarak çelişkileri ortaya koymalarının ve kavramları dar kalıplarının dışına taşımalarının politik öneminden bahseder.
Sayfa 310 - metisKitabı okuyor
Lacan'a göre sembolik sistem içinde özne her zaman "eril" bir biçimde konumlandığı halde, "cinsiyet farkı " yoktur. Sembolik sistemin yasası bizi cinsiyetli özneler olarak üretmez. Buna karşın, Butler yasanın cinsiyetli bedenler üretecek bir biçimde işlediğinde ısrar eder. Fakat yasa, üretmeyi hedeflediğine aykırı bedenler üretebilecek biçimde de işleyebilmektedir. Davranış ve dil yoluyla dayatılan heteroseksüel normlar her zaman, herkes üzerinde aynı biçimde etkili olmaz. Bunlar bazen bu normlara referansla anlaşılmaz kalan bedenleri, arzulan, cinsel pratikleri de varlığa getirirler.
Travestiler, transseksüeller, biseksüeller, sadomazoşist lezbiyen ve gayler, fetişistler, "butch ve femme" rollerini benimseyen lezbiyenler ve daha nice "aykırı" cinsellik, Batı'da lgbtt mücadelesinin dışına itildikleri için queer siyasi duruşun doğmasına yol açtılar.
düz cinsel
Genelgeçer kullanımıyla heteroseksüellik, kelimenin taşıyamayacağı bir yükü sırtlanarak, cinselliğe getirilen her tür sınırlamayı içeriyor. İngilizcede heteroseksüellere straight yani "düz" denmesi ve hizaya girilecek düz çizginin bozulduğu, çarpıldığı her durumun queer olarak tanımlanması bundandır.
Reklam
Queer nedir ne değildir?
Queer ile ilgili dolaşımda olan yanlış kullanımların başında, queer'i lezbiyen, gay, biseksüel, travesti ve transseksüel kavramlarının tümünü birden kısaca ifade etmenin bir yolu olarak kullanmak geliyor. Her seferinde uzun uzun lezbiyen, biseksüel, gay, travesti ve transseksüel diye sıralamak yerine, tümüne birden queer deme adeti, Batı'da olduğu gibi Türkiye'de de var. Oysa eğer queer'in tek varlık sebebi ve anlamı bu olsaydı üzerine düşünmeye gerek kalmazdı. Bu durumda queer. bir kavram ve kuram, bir politik görüş ve duruş değil, hayatımızı kolaylaştıran bir kelime olurdu sadece. Queer, lgbtt ile eşanlamlı değil. Queer, tüm lgbtt bireyleri kapsamadığı gibi, kimi heteroseksüelleri de içeriyor. Yani her lezbiyen, gay, biseksüel, travesti ve transseksüel otomatikman queer olmuyor ama bu kategorilerden hiçbirine girmediği halde kesinlikle queer olan birçok birey var.
hevesini almaz ve geçmezse ? =D
Ömür boyu birliktelik idealine yaslanan ve tekeşliliği de terkisinde taşıyan evlilik kurumu, insanların değişmeyeceği, hayat boyu aynı insanı ve sadece bu insanı arzulayabileceğini varsaymaktadır. İlkgençliğinde eşcinsel ilişki yaşayana, "hevesini alınca geçer" diye yaklaşabilen anlayış, diyelim evlenmek isteyen heteroseksüel birçifte "aman ne gerek var, nasılsa hevesinizi alınca geçer" demeyi aklına bile getirmeyecektir.
İnsanlar değişirler. Hayatının bir döneminde insana haz veren ve/veya insanı tatmin eden şeyler, hayatının başka bir döneminde artık haz vermeyebilir, tatmin etmeyebilir. Dahası, hayatının bir döneminde insanı rahatsız eden şeyler, başka bir döneminde, ona haz vermeye başlayabilir, ya da tam tersi.
Serkan Delice: Diyorsunuz ki bu kültürel emperyalizm eleştirilerinin bizatihi kendilerinin özcü bir etkisi var. Neden? Çünkü bu yerel bağlamlardaki kadınlan o bağlama adeta kilitleyen özcü bir kültürel yerelcilik o yerel bağlamın modemite deneyimini ve bunun tarihini de tamamen görünmez kılıyor. Bu yerel bağlamlarda yabancı müdahalelerle İslami rejimler nasıl kurduruldu, bu sayede o bağlamın aslında küresel olandan hiç de bağımsız olmayan modemite deneyimi nasıl ötekileştirildi; nasıl o bağlamdaki modemite deneyimi sanki yerellikle hiçbir ilişkisi olmayan yabancı, dışandan, otoriter bir dayatma olarak sonradan bir söylemsel kurgu olarak inşa edildi.
Sayfa 141 - Bir An Durup Düşünmek:  Dayatılan Kimlikler ve  Temsil Siyasetinin Bedelleri  (Serkan Delice'nin Deniz Kandiyoti ile Röportajı)
Deniz Kandiyoti: 80'li yıllardan itibaren devletin sosyal politikalar alanındaki rolü bilinçli ve politik olarak gittikçe azalmaya başladı. Bu politikalar yerini sivil toplum üzerinden birtakım eylemlere bıraktı. Ve bu sivil toplum örgütleri arasında en iyi örgütlenmiş olanlar. Latin Amerika'da olsun, Afrika' da olsun, Ortadoğu'da olsun, inanç temelli kurumlar diyebileceğimiz, yani kiliselere, camilere ve cemaatlere bağlı olan sosyal toplum örgütleriydi. Yani tabanda en çok faaliyeti ve imkanları olan örgütler bunlardı. Dolayısıyla bu din içerikli hareketlerin ve yardımların gelişmesine bizzat kendilerine seküler ve liberal diyen devletler aracı oldu. Bu durum bugün İngiltere'de bile söz konusudur. Fonların akış şekline baktığımız vakit maddi desteklerin büyük bir kısmının inanç temelli bu örgütler kanalıyla aktığını görüyoruz. Tabii bu örgütler beraberlerinde birtakım koşullar getiriyorlar. Örneğin Latin Amerika'da yardım alan kadınların gebelik kontrolü ile ilgili belli taleplerini sınırlandırabiliyor, veya Pakistan'da bir mülteci kampına gittiğiniz vakit ve orada Körfez ülkelerinden gelen yardımlara baktığınız vakit bu kadınların belirli bir şekilde davranması, başını bağlaması bu yardımın zorunlu bir parçası oluyor. Dolayısıyla bu dinsel dirilişe ivme verenler sadece köktendinciler değil, mevcut sistemin kendisi.
Sayfa 139 - Bir An Durup Düşünmek: Dayatılan Kimlikler ve Temsil Siyasetinin Bedelleri (Serkan Delice'nin Deniz Kandiyoti ile Röportajı)
25 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.