Düşün işte. Okulda yorulmaktan zafiyet geçiren, bir türlü ayrılamadığı öğrencileri uğruna kendini paralayarak gencecik yaşında ölen öğretmenleri düşün; çocukları tedavi etmek için her şeyi göze alan ve bulaşıcı hastalıklar yüzünden hayatlarını kaybeden doktorları düşün; batan gemilerde, yangın sırasında, kıtlığın ortasındaki en tehlikeli anda çocuklara son lokmalarını veren, cankurtaran simidini, alevlerden kurtulmaya yarayacak son ipi atan ve bir masumun hayatını kurtardığı için gözü arkada kalmadan ölen insanları düşün. Kendini feda ederek ölen bu insanların haddi hesabı yoktur Enrico; her mezarlıkta bu mukaddes insanlardan yüzlercesi bulunur; yattıkları mezarlardan bir an olsun kalkabilselerdi, her biri uğruna gençlik zevklerinden, ihtiyarlık günlerinin huzurundan, sevgilerinden, hayatlarından vazgeçtikleri bir çocuğun adını haykırırdı: Yirmilik gelinler, hayatının zirvesindeki erkekler, seksenlik ihtiyar kadınlar, gençler, yetişkin ya da hayatının baharında ki bilinmeyen şehitler... Bunlar o kadar ulu, öyle saygın kişiler ki, mezarlarına dünyanın bütün çiçeklerini götürüp koysak az. Ah çocuklar, bir bilseniz ne denli sevildiğinizi! Her ne kadar, henüz arkasından ağlayacağın bir yakının olmadığı için şanslı sayılsan da, bugün bu insanları saygıyla an, canım çocuğum; saygıyla an ki, seni seven, senin için didinen insanlara karşı daha iyi, daha müşfik davranasın!
Yoksullar, çocuklardan sadaka almayı severler çünkü bu onları utandırmaz ve her şeye ihtiyaç duyan çocukları kendilerine benzetirler. Okulların çevresinde hep yoksullar olduğunu farketmişsindir.
Bir adamın verdiği sadaka, yardım ifadesidir ama bir çocuğunki yardımın yanı sıra bir tür okşayıştır da anlıyorsun değil mi? Çocuğun elinden sanki paranın yanı sıra bir de çiçek düşer o avuçlara.