Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Elisabeth Ströker

Bilim Kuramına Giriş yazarı
Yazar
5.3/10
4 Kişi
10
Okunma
0
Beğeni
360
Görüntülenme

Elisabeth Ströker Sözleri ve Alıntıları

Elisabeth Ströker sözleri ve alıntılarını, Elisabeth Ströker kitap alıntılarını, Elisabeth Ströker en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bilim adamının işi (burada tamamen eğreti ve kâba bir taslak içinde kalmakla yetinmek gerekirse), belirli sorun konumlarına bağlı olarak yöntemler geliştirmesinde ve bu yöntemleri sorunları çözmek üzere uygulamasında belirir. O, araştırma konularına belirli sorular sorarak yönelir ve yöntemini de konuya bakış biçimine göre geliştirir. Bu durum,
Sayfa 13 - +14 pdfKitabı okudu
Dil ve gerçeklik arasındaki özel ilişkiyi incelemek dil felsefesinin konusudur. Bunun gibi, çeşitli doğal dillerin yapı farklılıklarını çözümlemek genel dilbiliminin görevidir. Bunlara karşılık bilimsel dil sistemlerini araştırmak bilim kuramının bir önemli konusudur. Bilimsel dil sistemleri, doğal dillerin yapıları karşısında yapma şeyler
Reklam
Çünkü eğer bilimlerin, ancak ve ancak bilim adamlarının özel etkinliklerine dayalı olarak kurulmuş şeyler olduktan kabul edilirse, bilimin köken ve temelinin genelde nerede olduğu açığa çıkar. Bu köken ve temel, ancak "yaşama evreni", "pratik yaşam”, "bilim dışı yaşam" gibi başlıklar altında anılabilecek olan bir
Sayfa 17 - +18 19 pdfKitabı okudu
Yukarıda belirttiklerimize tamamen ters bir yönden hareket ederek söyle de diyebilirdik: aslında bilimin dayandığı taban (baz), gözlemlere ilişkin son derecede yalın betimlemelerdir ve bu betimlemelere "henüz" bilimsel bir kuram müdahale etmemiştir. Ne var ki, işte bu, salt betimleme diye bir şeyin olanağını kabul eden bir yapıntı olurdu. Çünkü betimleme, bir şeyi gözlemlediğimizde, her zaman için gözlemlediğimizden daha fazla bir şey olarak vardır. Çünkü betimleme olayı bir dil içinde olmaktadır. Dildeki kavramlar ise, tekil ve somut olana asla tekilliği ve somutluğu içinde ulaşamaz; çünkü kavramlarımız nelikleri (mahiyetleri) gereği geneldirler; ayrıca bu kavramların anlamları, aynı zamanda, bizim önbilimsel evrenimizin kuramlarınca şekillendirilmiş anlam bağlamları içinde zaten belirlenmiş haldedir.
Sayfa 40 - pdfKitabı okudu
Yinelenmiş algılar olarak gözlemler bir düzenlilik gösterirler ki, bunların araştırılması, yasalara ulaşmak isteyen bilimin özel ve asıl görevidir. Yani bilimin görevi, gelişigüzel elde edilmiş algı önermelerini değil, yukarıda belirtilen anlamdaki gözlem önermelerini öne alıp, bunlardan belli türde genel (tümel) önermelere ulaşabilmektir.
Sayfa 34 - pdfKitabı okudu
Sonuç olarak, niceliksel kavramların genelinde ve nihai olarak tanımlanamayacakları ortaya çıkıyor. Çünkü bilimin gelişimi, kuramlarının hipotetik karakterinden dolayı asla tamamlanamayacak olan bir gelişimdir. Bu olgu yalnızca, bilimde, durmadan yeni büyüklüklere ihtiyaç duyulduğunu göstermekle kalmaz; ayrıca, geniş bir kullanımları olan kavramların yapısal anlam değişmelerine uğradıklarını ve dolayısıyla anlamları daha da pekinleştirilmiş yeni ölçme yöntemlerinin oluşturulması gerektiğini de gösterir ve bu sürecin bitirilemeyeceğini kanıtlar. Bu demektir ki, her tekil ölçme yöntemi, bir ölçülebilir kavramın ancak kısmi (partiel) bir deneyimsel belirlenimini verebilir. Bu, bir ve aynı büyüklük için tam ve nihai bir ölçümlemenin ilkece gerçekleştirilemez olması demektir. Bu durum, şu iki açıdan da geçerlidir: kuramsal kavramlar, bir bilimsel kuram bağlamı içinde geride hiçbir şey kalmamacasına a limine deneyimsel oIarak eksiksiz yorumlanamazlar. Ayrıca, bu kavramların kısmi kalan deneyimsel yorumları, bu görünümleriyle giderilemez olan bir tamamlanmamışlık taşırlar ve onlar işlemsel ölçme yollarının sürekli olarak yeniden oluşturulmasına bağlı olarak bilimsel süreçteki değişken yerlerini alırlar.
Reklam
Bu yüzden, betimleme etkinliğini yalnızca gözlemlenebilir şeylere yönelik bir etkinlik saymak sorunlar yaratır. Burada, daha sonra ele alınacak olan gözlem verilerinin yorumu sorunu açıkça ortaya çıkmaktadır. Saf gözlem diye bir şeyin olmadığı, tersine her gözlemin zaten bir yorum olduğu, gözlemlenmiş olan şeyin bizim her zaman gözleme taşıdığımız belirli bir bilme ufku içindeki bir şey olarak anlam kazandığı hakkındaki iddia, tartışma götürmez bir iddiadır. Ama bu iddia ne kadar tartışma götürmez sayılsa da, betimleme kavramını açık kılmak ve bu kavramı yorum kavramının yanısıra belirginleştirmek gerekir. Betimleme ve yorumlama kavramları daha yakından çözümlenmediği ve uygun şekilde aydınlatılmadığı takdirde, sözü edilen iddia, pek işe yaramayan bir iddia olarak kalır. Bir kez şuna dikkat etmek gerekir ki, betimleme sırasında bize doğrudan bir olgusallık içinde görünen şey, bizim daha önce anladığımız, kavradığımız, açıkladığımız ve doğrulayabildiğimiz bir şeyden asla bağımsız değildir ve hatta biz bu İkincisini, birincinin betiminde o sanki bir "olgu" imişcesine kabullenmişizdir. Sonuç olarak, her Ne- sorusu (betimleme sorusu, Wasfrage), kendi formülasyonu içinde, Neden-sorusuna (açıklama sorusu, Warumfrage) getirilmiş bir dizi yanıtı zaten içinde barındırır. Bu yüzden Ne-sorusu bu haliyle çıplak bir betimleme sorusu olarak görülemez.
Buraya kadarki incelemelerimizden çıkan sonuç şudur: bilimde gözlem verilerine, bir genelleştirme etkinliğini denetlemek üzere tekrar tekrar yönelmek söz konusu değildir. Bilim, daha çok, bir genel sınıfın elemanları olarak tasarlanan gözlem verilerine yönelir ve bu veriler bu tasarım altında değişik koşulların çözümlenmesi bakımından önem
Sayfa 51 - +52,53Kitabı okudu
Ama ne var ki, hiç bir bilim adamı, suyun donması hakkındaki bir genel hipotezin doğrulanma derecesini yükseltip yükseltmediğini denetlemek için tekrar tekrar suyu dondurma işiyle uğraşmayı kendine görev saymaz. Suyun donması bilim adamı için hipotetik bir geçerliliğe sahip görünse bile, o bu hipotezini tümevarımsal yoldan denetlemek konusuyla en az oranda bile ilgilenmemektedir. Gerçi bu durum, onun genel önermeleri denetlemeden kabul ettiğini göstermez. Ama onun ilgisi, gözlem önermelerinin denetlenmesinden çok, bu gözlem önermelerinden yasalara ulaşabilmektedir. Oysa, gözlem önermeleri hipotetik bir niteliğe sahiptir ve durum böyle olduğu sürece, onların geçerliliği hep "geçici" kalmaya mahkûmdur. Çünkü her gözlem önermesi, hipotetik olduğu sürece, itiraza açıktır. Çünkü gerçekten de, lümevarımsal genelleştirme sırasında, genel gözlem önermesinin bildirdiği duruma karşıt tek bir durumla bile karşılaşılması halinde, genel önermenin yanlışlığı mantıkça itiraz kabul etmez bir biçimde ortadadır.
Bilimin asıl görevinin bilimsel önermeleri hakkında denetleme yolları geliştirmek olduğunu yadsınamaz. Çünkü bilimsel önermelerin her denetlenişinde karşımıza tekil önermeler yani yalın algı önermeleri çıkar. Açıktır ki bu yalın algı önermeleri, bu halleriyle eo ipso(kendilerinden) doğru değillerdir. Onlar bir kez yanılsama ve yanılgıya açıktırlar. Daha da önemlisi, yalın algı önermelerinin doğru ya da yanlış oldukları ileri sürülürken, zaten daha önce doğruluk ve yanlışlık hakkında mevcut olması gereken bir anlamdan hareket edildiğini saptamaktır ve bilimsel ifadelerin denetlenmesinin genelinde anlamlı bir dirilim olması gerekiyorsa, bu kaçılmazdır.
Sayfa 38
15 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.