Bu gün bilmekteyiz ki Tekvin 1. bap ve 2. bap, iki ayrı yaratılış öyküsüdür önce yazılmış olan 2. bap Sümerlerin yaratılış öyküsünü anımsatır; sonradan kaleme alınmış 1. bap ise İ.Ö. 700 tarihli Deuteronomic Okul etkisinde, İbrani din adamları döneminde yazılmıştır”.
...Dogali ne denli engellersen, ne denli bastirirsan, ne denli durdurur ne olcude geciktirirsen; tepki o denli siddetli ve yikici olur.yikimi ise kaos izler..ardindan sular durulur, yeni dengeler kurulur, sukun ve huzur yeniden olusur...
Araştırmacı yazar ise mümkün olduğu kadar çok şey okumalıdır.
Yorucu, bezdirici, yalnızlık dolu saatler boyu okumak…
Bu okuma sürecinde bir an gelir bir bilgi zerresi -bin yıllar öncesinde bilinç altına tıkılsa da, enkarnasyon safhalarında ruhu hiç bırakmadan varlığını koruyabilmiş olan bir bilgi zerresi- bilinç düzeyine sızacak bir yol bulur ve araştırmacıya gerçeği fısıldar.
Gerçekte hücrenin kilitlerini açıp, kapıyı aralayan ve bilgiyi özgür kılan araştırmacının okuyarak elde ettiği yeni bilgilerdir.
Böylece bir ışık yanar beyninizde; içinizden
“her şey ne açıkmış, ben nasıl bunu görememişim?
.
tarih İÖ 4000’lere geldi dayandı… Mezopotamya’da ilk kentler görülmeye başlandı… 3500’de de Sümer uygarlığı aşağı Mezopotamya’da yükselime geçti.
Tanrıça bu kez İnanna adını almıştı.
Kimi görünümlerinde hâlâ kalçalı ve doğurgan olarak betimlense de, çoğu kabartmalarda artık daha çağdaş bir tipteydi.
İnanna’nın sembolize ettiği planet Venüs’tü ve hayvanı aslandı.
Chicago üniversitesi arşivinde ayağını kutsal hayvanı aslana dayamış, başının üzerinde Venüs gezegeni yer alan bir kabartma ve tanrıçanın iki aslanın üzerinde ayakta dururken resmedildiği bir diğer kabartma ilginçtir.
Birçok kil tabletten öğrendiğimize göre Hammurabi devrinde cezalandırılan suçların büyük çoğunluğu cadılık ve kadın ihanetidir. Yasaya göre sanık kadın nehre atılmakta, kurtulursa suçsuz, ölürse suçlu olduğu anlaşılmaktadır
"Musa’nın ve kendisinden sonra gelmiş olan seçilmiş adamların kavmi kurtarmaya çabaladığı yıllarda tanrıçaya Astarte ismiyle tapılıyordu.
Yine aşk tanrıçasıydı; yine göğün kraliçesiydi… ama artık fırtına tanrısı Baal ile evlenmişti"
Tevrat’ta, korkunç ve zarar verici bir güç olarak nitelendi.
İsmi ile -İbranice “utanç” anlamındaki “boshet” sözcüğü karıştırılıp Ashtoret ismi türetildi ve böylece oluşturulan şeytan, giderek tüm günahların kaynağı; sefil varlık; korkunç Astarot olarak gösterildi.
Kara büyücüler, yok efendim şeytana tapan falan feşmekanlar gibi garip garip tipler “mal bulmuş mağribi” gibi ona yapıştılar.
Eh, kolay mı? Koskoca peygamberler ona şeytan dediğine göre o şeytan olmalıydı!