İnsan teknik nesneleri yarattığı ve kullandığı zaman doğanın alanını, cansız nesnelerin alanını, kültürün alanı uğruna terk eder. Teknik, ancak doğanın değişimi olarak değer kazanır, işlevsel boyutlarına karşın şimdiden toplumsal bir sorundur.
Amaç kültürün bulaşma yoluyla betimlenmesinin yenilikçi bir modelini, kültürü bireysel düşüncelerin başka bireyler topluluğuna yayılımı olarak kavrayan gerçek bir "temsillerin salgını" modelini geliştirmektir.
Tüm pragmatistlerin arasında, her bilginin yargılamaya dayanan, kopuk kopuk, sonsuz bir sav zinciri gibi önermeler arasındaki bir ilişki sürecine bağımlı olduğunu öne süren Peirce'in pragmatizmi, nesnelci yanılsamayı en etkili biçimde çürütendir. Bilim soyut bir etkinlik değil, bir yaşam sürecidir, insan konularına, birbiriyle uyum sağlamaya çalışan araştırmacı topluluğuna -savlar kendiliklerinden varlıkbilimsel, tartışmasız olgulara dönüşmezler ("antikartezyen" diye adlandırılan tutum)- dayanır. Eşgüdüm eylemi ve öznelerarası bir paylaşım olarak iletişim, bilginin ve ilerlemenin mayasıdır. Bununla birlikte Peirce, gerçeğin varlığını yadsıyan bir adcılığa düşmez
İnsan iletişiminin “katı" bir bilimi, kaydettiği gelişmelere karşın, bilişsel bilimleri "doğallaştırabilmek" için hâlâ yetersiz olduğundan -insan bilimlerinde benimsenecek kuramsal modeller üzerine uzlaşma yoktur-, ayrıca bu bakış açısı daha temel olarak bir ütopyaya ya da bir karabasana (Jean-Pierre Changeux'nün Nöronal İnsan'ında ya da özgün yapay zekâdan söz edilmesi gibi toplumsal olguların biyolojik etkenlerle özdeşleştirilmesiyle) dayandığı izlenimi verdiğinden gerçekdışı görünür