Çok beğendim, harika bir kitap. Mübadele zamanında Girit'ten göçen bir ailenin dağılması, dramı, hayata tutunmaları ve nihayet tekrar birleşmelerini anlatan aşk ile harmanlanmış çok iyi bir tarihi macera. Esra Algan'ın "Rüzgargülü" kitabını da okumuş birisi olarak bu kitapta yazar üzerine koymuş gibi görünüyor. KESİNLİKLE TAVSİYE... Alın, okuyun
"YANLIZLIĞIM
Bırak beni kendime
Ne hâlim varsa göreyim
Acılarımla,umutlarımla
Pişmanlıklarımla baş başa
Beynimi kurşun gibi delip geçen
Tükenmeyen YANLIZLIĞIMLA..."
İnsan kaosa çevirdiği hayatında başkalarından önce kendisini sorgulamalı, eleştiriyi önce kendisine yapmalıydı. Çünkü başkalarının hayatımızda yaptığı en büyük kötülükler bile bizim izin verdiğimiz düzeyde olabilirdi ancak. Yaşadığımız hayatı bize biçilen rollerle, sunulan seçenekler dağırcığında ya cennet ya da cehennem yaparız. Bunun suçlusu ne bir başkadır ne de hayat...
Sonucu nasıl olursa olsun sevmek güzel bir duyguydu. İnsan önce yüreğinde duyduğu sevgiye sahip çıkmalı, ancak ondan sonra karşılık beklemeliydi. Var olmanın bilinci ile insan önce sevmeliydi...
"Kır evinin verandasında bir rüzgar gülüne rastladım."
O benim Rüzgargülü'mdü; beni benden alan, kocaman hayatı bütünüyle bozulmayacak şekilde mühürleyen.
İnsan çoğu zaman bir şeylere tutunarak yaşardı hayatı. Kimi çocuklarına,kimi ailesine,kimi malına mülküne,kimi ideallarrine,kimi hayallerine... İllaki bir şeylere tutunurdu da insan tutunamadığında düşerdi asıl büyük boşluklara...
"Ölmek istedim,
Her şeyin canıma tak ettiği anda
Çare değil,zayıflıkmış
Ölmeye değer nedenler çok olmalıymış
Yaşamaya değer nedenlerden
Umut hâlâ varmış
Sevgi ise hep
Ölüm elimin altındaymış
Önemli olan
Yaşayabilmekmiş..."