Zannıma göre, Rusça yâhut Fransızca bilseler dahi kendi lîsanlarından başkasıyla konuşmak istemiyorlar olsa gerek. "Alman toprağına gelen Almanca söylesin." diyor olmalıdırlar.
Başkasının kılık kıyafetini,saçını sakalını araştırıp dünya ve âhiret için lüzûmsuz bahisler ile tazyî'-i evkat etmiyorlarmış. Aferin değil mi Frenklere?!
" Saadet cihetinden beni beşer beynindeki bu kadar tefavüt şaşılacak bir şey ise de, hayata ve dünyaya bağlılık cihetinden olan tefavütsüzlük, mutlaka, gerek bahtiyar ve mesut olsun, gerek gerek bahtsız ve felaketdide olsun, bila-tefrik herkesin dünyayı severek mümkün mertebe ziyadece yaşamak arzusunda bulunması daha ziyade taaccüp olunacak bir şeydir. "
Şimdi, eski zamanlarda olduğu gibi, gidilecek yolun uzunluğuna bakarak hazırlık görmek lazım değil, belki
gidilecek memleketin medeniyet ve umranına bakarak hazırlık görmek lazımdır.
Simbir, Penza, Saratov, Nijniy taraflarındaki Müslümanlar ekseriya kendilerine böyle Rusça isim veriyorlar. Mesela Yakup Süleymanoğlu yerine Yakup Sergeç, Rahmetulla yerine Andrey, Hüsamettin'e Konstantin diyorlar.
Bizim ulemanın bazısı zannediyorlar ki, Eflatun'un, Sokrat'ın, Aristo'nun, Demokritis'in hikmetlerine ve mesleklerine vakıf olduktan sonra yeni hikmetlere ve yeni felsefelere bakmaya hacet yoktur. Çünkü yeni hakîmlerin esas-ı felsefeleri hep şu eski hikmettir. Bu fikir tamamiyle doğru değildir.
Bu yaşlı adamın sözleri ziyadesiyle hoşumuza gitti.
Çünkü vakti geçmiş veyahut kendi elinden iş gelmeyecek adamlar o işleri ehline teslim edip hayır dualarını verseler ve ehliyetli gençler de gayret ve hamiyet ile vazifelerini hüsn-i ifaya çalışsalar diyarımız çoktan düzelmiş olurdu.
Mazisini hatırlamayan, içinde bulunduğu zamanı anlamayan, geleceğini göremeyen, kendi fayda ve zararlarını, iyilikleri ve fenalıkları fark edemeyen adamın ya da milletin elinden esaslı hiçbir şey gelmez.