Mitolojik Tanrıçalar bile Tanrılara göre güçsüz, iradesi zayıf, Tanrıları kandıran bir meşreplikte lanse etmişler. Kötülüğü yayan da kadındır, insanın cennetten kovulmasına neden olan da kadındır. Kitaba bu şekilde giriş yapıyoruz.
Devamında Aristoteles ve Plato gibi çağının çok ötesinde sorgulama yetisine sahip filozoflar bile, kadının daha pasif bir tür olduğu çıkarımını şiddetle savunduğu tezlerle devam ediyor.
Roma ve Yunan medeniyetlerinin miras ve evlilik hakkı kombinasyonları tam girdap bölümler. Kadını nereye, ne şekilde konumlandıracaklarına karar veremedikleri için türlü türlü varyasyonlar oluşmuş.
Antik Dünya’nın yazılı kaynaklarında kadının toplum sahasındaki yerini tam olarak saptayamadıklarından dolayı, sosyal yaşamın aktivitelerini anlatan vazo ve günlük kullanım araçlarının üzerine resmedilen sahneler incelenip, kadının aile içinde ve toplumdaki görev tanımlarını, ne kadar aktif yer aldığını incelemeye çalıştığı bir bölüm mevcut. Yani kadın, yazılı kaynaklarda geçecek kadar bile önem atfetmiyordu.
Kadının dinsel törenlerdeki yeri, ilk hıristayan kadın öncüleri ve anaerkil döneme dair tezlerle devam ediyor. Kitabın büyük bölümüne hakim olan “bekaret” kavramını çok sık okuyacaksınız. Çok detaya sahip bir kitap ancak diğer ciltler için ilk basamak olduğu için bunun önemli olduğunu düşünüyorum.