Cehennemin yedi kapısından geçip yedi katını dolaşan nehir kan rengindeydi. Fokur fokur kaynıyor, kirli ve pis kokulu bir buhar yayıyordu. Çatık kaşları, kıvırcık sakallarıyla bir Zeus heykeli yüzüyordu içinde. Bir zamanlar bembeyaz olan mermer kapkara bir kömür parçasına dönüşmüş, alev alev yanıyordu. Bir He- ra heykeli de fokurdayan suyun içinde kararmıştı. İsa- Meryem ikonları; Lat, Menat, Uzza putları; yağda kavrulmuş irmik tatlıları; un kurabiyeleri; haçlar; kutsal taşlar, uğur paraları; dilek mumları; yeryüzünde boş yere adak adanıp secde edilmiş ne kadar cisim varsa, hepsi nehri doldurmuştu. Kömüre dönüşen bu lanetli nesneler kızgın suda sürükleniyor, uğranmadık bir köşe bırakmıyorlardı cehennemde.
Kül Ormanı// Güzide Ertürk
.
Yosunlu Köy’ün “kara yosunları”yla günaydın.
.
İlk anda kurguya dahil olmakta biraz güçlük çektiğim, sonrasında elimden bırakamadığım, bitmesin dediğim bir kitapla selamlıyorum sizi.
#külormanı
.
Her şeyden önce güzelim memleketimin güzelim Ege’sinde geçiyor konu olarak “Kül Ormanı.”
Ege Denizi’nin iyot kokulu köyü olan Yosunlu Köy’de neler yaşandı ki; deniz, kıyıları yalayarak elini ayağını neden çekmiş olabilir ki, diyerek okuduğum bu eser heyecanından ödün vermedi.
Pembe rüyaların karabasanlara döndüğü anda gecenin bir yarısı -istemesem de- yanımda bitiveren, zihnimi karıştıran denizci ile yaptığım sohbetleri unutmayacağım.
Azra ile o kayıp dalgaları yeniden görebilmek için onun peşinden gidip kendimi bulduğum Yosunlu Köy; kâbuslardan savaşlara, kara yosunlarından baş döndüren kokulu reçellerine, kıyıya vuran Elmados’tan inci satıcılarına kadar her cümlesiyle, her karakteriyle, olay örgüsüyle baştan çıkartan bir metin oldu benim için. #tavsiye
Adadan adaya, sahilden sahile, koydan koya başkalık gösteren, karmaşık ruhunu asla anlayamayacağımız “Ege” ile selamlıyorum sizi.
Hataya tahammülü olmayan, kimi zaman kindar bir düşman kimi zaman kulaklara bir efsane fısıldayan Ege Denizi’nin Yosunlu Köy’ünden…
“Suyun mükemmel bir hafızası vardır ve sonsuza dek, eskiden neredeyse oraya dönmeye çalışır,” der #tonimorrison
Tıpkı Azra gibi… O da, tıpkı su gibi ait olduğu topraklara, Ege Denizi’nin terk ettiği Yosunlu Köy’ün kıyılarına dalgaların yeniden vuruşunu izleyebilmek için yola koyulur.
Azra, çıktığı bu macerada; hafızalardan silinen geçmişlere, kâbusların saklandığı yere ve can verdiği savaşta kimin galip geldiğini öğrenmek için rüyalara musallat olan bir denizcinin tuhaf hikâyesine şahit oluyor.
Bu bir özlem ve özveri hikayesi.
Sıradanmış gibi görünen gizemli olayları, karakterlerin gerilimleri ve iç hesaplaşmaları ile masalsı bir anlatı.
“Simurg'un tüyünü ateşe vererek anlatıyı sonsuza dek durdurmak istedim.”
"Lütfen burada dur!" dedim, "Neden bana başka bir şey anlatmıyorsun?"
Sakince sordu, "Neyin var senin?"
"Onun bir cadıya ihtiyacı yok! Lilith onu yaralayacak. Başka masal anlat!"
"Hiçbir güç bu masal değiştiremez. Endişelenme!"
Kül Ormanı / Güzide Ertürk
Ne yaşanır da bir deniz bir köyü terk eder; dalgalarını, yosunlarını, balıklarını esirger ordan? Ne olur da rüyalar kabuslara döner bir anda, gecelere musallat olan o meczup denizci de kimdir ki?
Ege’nin kayıp dalgalarının peşine düşen Azra, çıktığı bu yolculukta unutulan geçmişe, karabasanların çöktüğü gecelere ve can verilen bir savaşta kimin galip geldiğinin esrarını aralar.
Masal içinde bir masal gibiydi #külormanı
Betimlemelerinin sahiciliği, anlatımın efsunu ve dilin sadeliği birleşince bir solukta akıp giden bir roman oluvermiş. Bir Ege güzellemesi gibiydi. İyi ki okudum
#alıntılarım
“Gökyüzünde savrulurken, yeryüzündeki gölgesini yakalayabilmek için mücadele edenler kargaşayı çoğaltıp insanları felakete sürükledi.”
“…kendinden başkasına güveneyim deme. Böylelikle, önüne çıkan her savaşı kazanırsın.”
“Kimsenin sessiz alfabemizi anlamaya takati yoktu. Oysa biz suskunluğu denizden öğrendik.”