Akşemseddin "Hastalıklar insandan insana bulaşmak suretiyle geçer. Bu bulaşma gözle görülmeyecek kadar küçük fakat canlı tohumlar(mikrop, bakteri) vasıtasıyla olur." diyerek Pasteur'dan yaklaşık 400 sene önce mikropların varlıklarını keşfeden ilk kişi olmuştur.
"Alem bir vehimden/hayalden ibarettir; onun gerçek bir varlığı yoktur. Bu ise hayal ile kastedilen şeydir. Yani sen hayalinde zannettin ki bu alem kendi başına buyruk, kendi başına oluşmuş bir gerçektir; Mutlak Gerçek'ten / Hakk'tan hariç bir varlıktır. Halbuki hiç de öyle değildir...Bil ki sen kendin de bir hayalsin; idrak ettiğin her bir şey ve 'Bu ben değilim' dediğin her nesne de bir hayaldir. Şu halde bütün varlık alemi de hayal içinde hayaldir."
Evet bütün bu bilim adamlarını ve yaptıklarını araştırma ve buluşları öğrendikten sonra bugün, çoğu geri kalmış ülkeler arasında sayılan İslam toplumlarının geri kalmalarını İslam'a bağlamak ne kadar kötü ve bahtsız bir hatadır.
Peki ama neden 14. yy'dan sonra İslam alemi bilimsel alanda geri kaldı? Neden Ortaçağ Avrupası Rönesans ve Reform hareketlerini başlatıp bilimsel alanda dev adımlar atarken İslam alimleri bilimsel konulardan elini eteğini çekti? Bu soruların cevabını verebilmek için ayrı bir araştırma gerektirir. Ancak bizim burada vereceğimiz tek cevap, 14. yy sonrası yetişen İslam alimleri Kur'anı Kerim'de ısrarla vurgulanan ilmin, yalnızca din bilimleri olan Kur'an hadis kelam akaid... ve tasavvuf olduğunu; diğer matematik fizik kimya tıp... ve astronomi gibi bilimlerin Kur'an da bahsedilen ilimle ilgili olmadığını İslam alemine dayatmalarıdır.