akılda tatil saâdeti, ilimde tatil siyâdeti, ibâdette tatil ise selâmeti yok eder. Aklı, insan için ışık gibi kabul
eden kudemâ şöyle der:
Işığını kaybeden, geceye/karanlığa kalır; geceye kalmak geçe kalmaktır, gecikmektir.
İnsanlaşma doğum ile birlikte başlasa da asıl anlamını, beşerin kendilik-bilincine ermesi, ulaşması, kısaca kendilikini idrâk etmesi yani idrâk-i taayyün-i zâtî ile kazanır; bu hâli elde etmeye kendilikini gerçekleştirme ya da kendilikini tahkîkî olarak bilme yani tahkîk-i zât da denir; bu noktadan itibaren kişi, çıkış yayına geçer. Bu kabulün sonucu açıktır; kendilik-bilincine varmamış kişi beşerdir; hakîkî anlamıyla insanlaşma bu varıştan sonra başlar.
Kendi-ni sınırlayan sınır, kendileşir, katılaşır, işâret edilebilir kıvâma gelir; kendi olmayandan ayrışır;
işte bu ayrışma sonucunda hâsıl olan muşârun ileyh (işâret edilen), bilincin içeriğini oluşturur. Sınır, bizâtihi idrâk eyleminin yarattığı bir vucûd-i tahassulîdir; çünkü her bilme eylemi, o bilme eylemine eşlik eden idrâkin sınırı ile sınırlanır; bu da Varlık’ta, müdrike sahibi her bir canlının idrâk eylemine bağlı olarak ufkî bir sıra düzeni yaratır.