En basit tavsiye çocuklarınızla ikna, telkin ve teskin etme çabasından ve mesaj verme kaygısından uzak sohbetler geliştirmenizdir. Benim gözlemim özetle şudur; "çocuklara mesaj vermeğe çalışmaktan huzur vermiyoruz."
Duyguların ifadesine dayalı bir bağ kurmak, çocuğun anlam oluşturmasını, soyut düşünebilme becerisini, dolayısıyla uyum kapasitesi ve zekasını geliştireceği gibi, kendisini ve anne-babasını da daha iyi anlamasını sağlayacaktır.
Ancak kendinde de eksik ve kusur görebilecek, bunların üzüntüsünü yaşayıp, yasını tutabilecek duygusal kapasitedeki anne-babalar, samimi bir şekilde bu duyguyu çocuklarına geçirebilirler.
Onun (çocuğun) yaşadığı ufak tefek bir sürü sorunun cevabı ve çözümü hemen bizim tarafımızdan halledilmektedir. Peki, böyle yetişen bir çocuk, anne-babası yanında olmadığı zamanlarda, sorunlarına nasıl çözüm bulmayı öğrenecektir?
Kural her zaman sonuca atlamadan, görünenin ardında var olan durumu anlama çabasına girmektir. Neyi anlayıp anlamadığınızdan çok, sizin bu anlama çabanız çocuk için model olacaktır.
Küçük mutsuzluklar, aslında aşı gibidir. Bunlarla aşılanan çocuk, hayattaki büyük mutsuzluklarda dağılmaz. Ama biz, çocukları küçük mutsuzluklardan korumaya çalıştıkça aşı tutmuyor.
Çocuk yetiştirirken amacımız, mutlu çocuk yetiştirmek değil; ne hissettiğini bilen, hislerine ve arzularına sahip çıkabilen ve kendi bütünlüğünü kaybetmeden, farklı durumlara uyum sağlayıp, esneyerek çözüm üreten bir çocuk büyütmek olmalıdır.
Çocuk olmak için de, anne-baba olmak için de zor bir dönem...Sanki,kendi duygularımızdan ve çocuklarımızın duygularından uzaklaşmamızın ve bu alanları ihmal etmemizin bedelini toplumda artan suç oranı,etrafta gezinen mutsuz ve tatminsiz çocuklarla ödüyoruz...
"Haddini bilsin" diye uğraşılan ve buna uygun tepkilerle büyütülen çocuklar,duygusal olarak hiçbir zaman gerçek anlamda güçlü olmayacaklardır.Sadece, vaktiyle kırıla kırıla gerçek duygularından uzaklaşmış ve güçlüymüş gibi görünen bir kabuğa bürünmüş güçsüz yetişkinler olacaktır.