İsviçreli araştırmacı Jean Starobinski 1920’de Cenevre’de doğdu. Üniversitede klasik edebiyat, ardından tıp öğrenimi gördü, özellikle 17 ve 18. yüzyılların felsefe, edebiyat ve sanat tarihleri, bunların yanı sıra tıp ve psikiyatri tarihi üstüne değerli araştırmalar yayımladı. Günümüzde düşünce tarihi ve edebiyat eleştirisi alanlarının en saygın isimlerinden olan Starobinski’nin Türkçeye çevrilmiş kitapları Aynada Melankoli (Dost, 2007) ve Eleştirel İlişki (YKY, 2010). Başlıca kitapları arasında şunları sayabiliriz: Jean-Jacques Rousseau: la Transparence et l’obstacle (Jean-Jacques Rousseau: Şeffaflık ve Engel, 1957/1971), L’oeil vivant (Yaşayan Göz, 1961), Les mots sous les mots: les Anagrammes de Ferdinand de Saussure (Kelimelerin Altındaki Kelimeler: Saussure’ün Anagramları, 1971), Action et réaction: Vie et aventures d’un couple (Etki ve Tepki: Bir Çiftin Yaşamı ve Maceraları, 1999).
''Bu yüzyılın tarihi, bir kavganın; bazen de mutlakiyetçi iktidarın fiiliyatı ile itaatsiz bireylerin misillemeleri arasındaki bir diyaloğun sonucudur.''
''On sekizinci yüzyıl hazzın önünü açtığı bütün sorgulamaları keşfeder ve hazzı adeta icat eder. Onu uçarı deneyin olduğu kadar ciddi düşünüşün de konusu haline getirir; tecrit eder, alışılmadık bir barizlik verir ona; geleneğin haz ile rasyonel ayırt etme arasında, haz ile ruhun aydınlatılması arasında kurmuş olduğu bağımlılık ilişkilerini sanatlarda ya ortadan kaldırır ya da gevşetir.''
18. yüzyıl siyasi tarihinin, sanatsal gelişmeler ışığında felsefi sorgulamalarla ele alındığı, toplumsal hareketlenmenin sadece ekonomi-politik alanda gerçekleşmediği, buna bir çok toplumsal kültür biçimlerinin de katıldığını düşünen Starobinski'nin, Fransız devrimi ile Aydınlanma Çağı arasında denk kurarak resim ve mimari merkezli sanatsal gelişmeleri anlattığı güzel kitabı.
Aslında Fransız devrimi politik getirileri sayesinde sanatı etkilemiş ve değiştirmişken, sanat da aydınlanma çağının yükselmesinde ana unsur olmuştur. 18. yüzyıl özelinde toplumsal evrim bu şekilde gerçekleşmiş, ta ki 20. yüzyıla girdiğimiz zaman sanat bir çok şeyi doğrudan etkileme ve değiştirme niteliği kazanmıştır. Starobinski bu nokta konuya sanat merkezli yaklaşarak her şeyi sanata bağlamıştır ancak 18. yüzyıl nispeten daha farklı şekillenmiştir. Starobinski'nin bu şekilde değerlendirmiş olmasını ''özgürlük'' kavramını merkeze alarak anlatım yoluna gitmiş olmasına bağlıyorum. Çünkü özgür düşüncenin ilk adımı aydınlanma çağıyla atılmışken diğer adımı sanat ile gerçekleşmekteydi.
Sembolik anlam ve düşünceyi irdeleyen Starobinski, sanatta imge olgusunu politikadaki temsil ve sembol olgusuyla birlikte düşünerek, yaşanan değişimleri ve farklılaşmayı bu yolla anlatmaktadır kitabında. Özgürlük kavramını da aklımızdaki sembol, sanattaki imgeden öteye ne kadar geçirip geçiremediğimizin felsefi sorularını da sormuş. Bu yönüyle oldukça güzeldi. Çünkü istemsizce kendinizi sorguladığınız bir noktaya geliyorsunuz. Eğer sanat tarihi ve 18 yüzyıl kıta avrupası tarihine meraklıysanız bu kitabı okuyun derim.
Özgürlük bir icat mıydı, yoksa bir vahşetin arkasını da gelen bir ihtiyaç mıydı.
Avrupa bugüne Özgürlükler milyonlarca insanı katıl ederek kazanıla bildi.
Özgürlüğün eli kanlı olarak geldi.