1970 yılında Ankara'da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenemini Ankara'da tamamladı. Daha sonra Ankara Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'ne kayıt oldu. 1991 yılının ocak ayında ilk şiiri Milliyet gazetesindeki Sanat Genç Şairler köşesinde yayımlandı.
1992'de, Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri'nde, Mektup isimli şiiri yayınlandı. Ağustos ayının ilk haftasında Gizdüşüm isimli dosyasını bir yayınevine verdi. Dosya, yayınevi tarafından kitap olarak basılmaya uygun görüldü. Ağustos ayının ikinci haftasında, 13 Ağustos sabahı Kadıköy, İstanbul'daki bir otel odasından atlayarak yaşamına son verdi.
20 Ocak 1993'de Kaan İnce Kültür ve Sanat Vakfı kuruldu. Ekim 1993'de arkadaşları tarafından anısına İzlek dergisi çıkarıldı. Bütün şiirleri Nizamettin Uğur ile Kenan Yücel'in birlikte yayına hazırladıkları "Gizdüşüm (Gizdüşüm / Ka n / Birinci Defter) " adlı kitapta toplandı
Ağır ve sancılı bir gecede dönüşen gözlerimden
Yol bulup sakalıma damladıkça hüzün
Neden gelirsin yanı başıma
Bilmez misin ki bu akan su acıdır içilmez
Neden dayarsın sevgini aksayan yüreğime
Sevmek güzel şey be kardeşim
Herkese iyi akşamlar, sevgili okurlar canım dostlarım. Gün geçmiyordu ki 1000 kitapta güzel bir etkinlik olmasın. Beni tanıyan okur dostlarım biliyorlardır ki şiiri çok seviyorum. Şiiri eminim siz de çok seviyorsunuzdur, öyle umuyorum. Şiir sevmemek ne mümkün? Şayet sevmeyenler için de bu ilk adım olabilir. An itibariyle şiir kitabı okuma
bu aşkın dönüşü yoksa
suya düşer kokusu menekşelerin
deniz her zamankinden daha köpüklü
serçeler bi garip ötüşlüdür
martıları mavnalarla başka türlü danseder hamuruna sevgi katılmış bu dünyanın
küflü yüzler yok hiçlik de
hani ne derler gözlerinden öperim çocuk,gamlı sevda, şiir
ne'm kalır geriye gülüm seni alırlarsa benden
tiksintiler toplamı umutsuzluk sapağında ölüm...
Kaan'a Mektup
Penceresine hüzün kuşları konardı
Sıra sıra mor menekşeleri vardı.
Hüzün kuşları yerdi yapraklarını
Ne kuşları kovabildi Kaanım
Ne de menekşelerden vazgeçebildi.
Kaan ince benim için çok özeldir. Söyleyebileceğim çok şey yok. Sadece şiirlerini okudukça niçin yaşamına son verdiğini anlabiliyorum. Çok içsel ve çok derin sözcükleri var. İnsanın yüreğini titretiyor sanki, yada benim için öyle. Bugün hayatta olmasını çok isterdim.
Seni, kendini öldürdüğün yaştan daha büyükken tanıdım. Şiiri ayrı şairi ayrı seven ben, senden yaşça büyükken daha, elime kalemi aldığımda şiir diye tek kelime bile karalayamam. Sen şiiri kalem diye tutmuşsun ellerinde oysa...
Şimdi yazacaklarım yalnızca sana Kaan.
Canına kıydığın tarihte çoktan doğmuş olmayı, seni omuzlarından tutup o pencerenin önünden almayı o kadar isterdim ki! Ya da o pencerenin herhangi bir pervazı olup seni ölümden soğutmayı...Ya da anlık bir yaşama sevinci olup, saniyelik aklından geçmeyi.
"Yapma, yaz Kaan, illa alacaksan canını, vazgeç sevmekten kendini, yine de yaşat kendini" demeyi isterdim sana, yüzüne bakıp, haykıra haykıra. Sesimi ne kadar yükseltirsem o kadar ulaşabilirdim sana. İşte o zaman atmosferdeki en büyük ses dalgası olabilirdim.
"Neden?" diye soracak olursan, "İşte" derim. Sana bunları söylüyorum işte. İçime diktin kelimelerini gece gece de ondan. İlmek ilmek işledin hem sevgini hem nefretini!
Bu yazdıklarım yalnız sana Kaan.
Seni tanımadan ölmemiş olacağım en azından.