Kadî Abdülcebbâr

Tesbitü Delailü'n-Nübüvve yazarı
Yazar
9.0/10
5 Kişi
34
Okunma
12
Beğeni
2.286
Görüntülenme

En Eski Kadî Abdülcebbâr Gönderileri

En Eski Kadî Abdülcebbâr kitaplarını, en eski Kadî Abdülcebbâr sözleri ve alıntılarını, en eski Kadî Abdülcebbâr yazarlarını, en eski Kadî Abdülcebbâr yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Nimet, “iyilik yapmayı amaçlayan bir fâilden, başkasına ulaşan her türlü meşrû menfaat” şeklinde tanımlanabilir.
Sayfa 126 - Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı YayınlarıKitabı okudu
Allah'ın bütün canlılara verdiği ilk nimet, hayat nimetinden yararlandırmak üzere olan "canlı" olarak yaratmasıdır.
Sayfa 136 - Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Nitekim mesela Allah bir kuluna, hal ve gidişiyle o güne kadar kazandığı sevaplar sayesinde onun cennetlik olmayı hak edeceğini; ömrünü uzattığı takdirde ise onun irtidât edip küfre gireceğini ve ahiret kazançlarının tümünü kaybedeceğini kendisine bildirse, kul böyle bir durumda ölüm ile uzun süre yaşamak arasında muhayyer bırakılacak olsa, o uzun süre yaşamayı değil, ölümü tercih edecektir.
Sayfa 216 - Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı YayınlarıKitabı okudu
Haricîler, kebîre işleyenin (mürtekib-i kebîre) kâfir olduğunu iddia ettiler. Mürcie ise, kebîre sahibinin (sahibü'l-kebîre) mümin olduğunu savundu. Hasan el-Basrî ise, bu durumdaki bir kişinin mümin veya kâfir olmayıp “münafık” olarak adlandırılması gerektiğini söyledi. Onun talebelerinden olan Amr b. Ubeyd de başlangıçta hocasının bu görüşünü paylaşıyordu. Ders arkadaşı Vâsıl b. Atâ ise, büyük günah işleyenin “ne mümin, ne kâfir ne de münafık olduğunu, ona sadece “fâsık” denilebileceğini ileri sürmekteydi. Vâsıl'ın ashabından olan Ebû Hâşim Abdullah b. Muhammed b. El-Hanefiyye de bu görüşü Vâsıl'dan almıştır. Bu konuda Vâsıl b. Atâ ile Amr b. Ubeyd arasında bir münâzara cereyân etmiştir. Amr, Vâsıl'ın görüşlerini benimseyerek hocası Hasan el-Basrî'nin ders halkasını terk etti ve onun tarafına geçti. Bu sebeple kendisini “Mu'tezilî” (terk eden, uzaklaşan) diye adlandırdılar.
Sayfa 224 - Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı YayınlarıKitabı okudu
Meselenin akılla bilinen yönü şudur: Şüphesiz sevap günahtan çok olduğu zaman, günahlar silinir. Şayet sevap daha az olacak olursa, bu defa sevaplar boşa gider. Bu durum dünya hayatında yaşanan şu örneğe benzer: İçimizden biri, yolun ortasında birisini durdurup ona yüklü miktarda mal mülk bağışlasa, ikrâmda bulunarak onu himâyesi altına alsa, sonra da meselâ onun kaleminin ucunu kırsa, söz konusu nimetler yanında o kişinin yaptığı bu küçük kötülük yok farzedilir. Ancak söz gelimi o, aynı kişiye bir dinar vererek kendisine iyilikte bulunsa, sonra da onun çocuğunu öldürse, işlediği bu kötülük karşısında, yaptığı bu küçük bağışın sözü bile edilmez.
Sayfa 224 - Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı YayınlarıKitabı okudu
Şayet Allah Teâlâ kabih iş yapsaydı, O'nun câhil veya muhtaç olması gerekirdi. Cehâlet ve ihtiyaç ise O'nun hakkında câiz değildir. Bu nedenle de O'nun her hâlükârda kabihi tercih etmemesi gerekir.
Sayfa 34 - T.Y.E.K.B.Y. / CİLT: 2Kitabı okudu
Reklam
139 öğeden 91 ile 100 arasındakiler gösteriliyor.