" Gel gel ey gönül 'aşk denizi taşdı gönülde
Dürr ü cevâhir oldı bakun mevci bu dilde
Gel gel ey gönül başını koy meydân içinde
Dür-dâne getir daldın ise 'ummân içinde "
Gel gel i gönül hûblar elinden hazer eyle
Hikmetüni hûblar ile kim muhtasar eyle
Dâ'imâ gönül bildügüni piş idinürsin
'Akıl katında gel ahı bir dem karâr eyle
'Işk ile gönül şem' ü çerâğ gibi yanarsın
Billah i gönül bir dahı bana nazar eyle
'Işk zülfikârın çünki gönül elüne aldun
Nefs-i zâlimün boynına ur bir hüner eyle
Terk it i gönül cism ü cânı cihâna kalma
Zinhâr i gönül 'ışk ile her dem pazar eyle"
Beng ile seyretmeğe ah bize bir bağ olsa
Issı soğuk olmasa havası hub sağ olsa
Pireden incinmesek kar ü yağmur olmasa
Sinek hey vızlamasa ana hem yasağ olsa
Dobruca ovasından büyük yağlı çörekler
Akkirman'ın yağından benzimiz hey ağ olsa
Cümle cihan koyunun semiz yahni etseler
Biz yemeğe başlasak engeller irağ olsa
Gaziler helvasından cihan dopdolu olsa
Zülbiye halkaları sütü dahi çoğ olsa
Kanda bir gül varisa badem paluze olub
Bir yanından diş ursak çevresi yağ bal olsa
Düpdüz bu yaş ovalar her biri boş durmasa
Sulu şeftalisi çoğ bin üzümlü bağ olsa
Kaygusuz Abdal otur kimin ye kimin götür
Sufiye koz kalmadı abdala kaymağ olsa
"Hevâ ve hevesi avurduna doldurmışsın. Boş tulumdan agzuna her ne gelürse kır-kır söylersin. Çünki varlık hevesi seni kaplayupdur. Bilürem ki Hakk’un gümrâhı olmuşsın. Zira muvahhidlik kâl ile olmaz, mecazî söz hâl olmaz, bal dimek ile ağız bal olmaz. Dervişlük şemle ve şâl ile olmaz. Ehl-i külhân tâc-ı şâhı urunmaz. Her âhûnun göbeğinde misk olmaz. Her kuyunun suyu Zemzem olmaz. Her kamışın içinde şeker olmaz ve her sadefin arasında dürr olmaz."
"Sonra, dergahın gençlerinden Can Gülü, Ten Balı, Şir Ali, Can Veli, Şah Memi, başları ve ayakları çıplak, sırtlarında tennureleri, ellerinde nefir, teber ve halka zincirleri kuşanmış halde meydana çıkarlar; birbirleriyle şakalışırlar, nükteler söylerler;
Kaygusuz Abdal şiirlerinden yiyecek içecek hakkında yazdığı şathiyeleri okurlar. Evliya Çelebi'nin ifadesine göre, bunların, Bengîlerin esrarına ait o kadar latifeleri varmış ki, dinleyenler gülmekten katılırlarmış."
Arkadaşımın Kaygusuz Abdâl'dan çevirisini yaptığı Kitâb-ı Miğlâte kitabını tadavvuf ve Alevi - bektaşilik ile ilgilenen arkadaşlarıma şiddetle tavsiye ediyorum. Özellikle halk bilimcileri ve halk edebiyatçıları açısından incelenmesini merakla bekliyorum.
"Derviş, bunu kendi içinde düşündü. Aklı başına geldi ve gördü ki vücut bir evrendir. Bu dünya halkının gözleri neye bakarsa baksın, her şey evrenin şekliymiş gibi görünür ancak aslında kendi vücudunun yansımasıdır. "