Doğu Türkistan’ın İli Nehri üzerindeki Gulca kentinde, 4 Temmuz 1919'da dünyaya geldi. 1932'de öğrenimine İstanbul'da devam etti. Boğaziçi Lisesi'nden mezun olduktan sonra 1940'ta Yüksek Mühendis Mektebine girdi. 1942'de üçüncü sınıftayken Almanya’ya giderek Berlin'de "Technische Schule"'de okudu. 1946 yılında Türkiye'ye döndüğünde tekrar başlatılan Irkçılık-Turancılık Davasına tanık olarak çağırıldı. İstanbul Teknik Üniversitesi olarak adı değiştirilmiş olan Yüksek Mühendis Mektebinde, inşaat yüksek mühendisliğini okumaya devam ederek 1947'de mezun oldu.
İnşaat mühendisi olarak Almanya, İsviçre ve Türkiye'de çalıştığı sırada hobi olarak eski Türkleri araştırmaya başladı.
Almanca, Rusça, İngilizce ve Türk lehçeleri (Tatarca, Özbekçe, Başkurtça, Tarançıca, Kaşkarlıkça (yani Uygurca), Kazakça, Kırgızca, Azerbaycanca, Türkiye Türkçesi ile kendi ana lehçesi olan, Tümenlikçe) dışında Yunanca, Latince, İtalyanca'yı meslek araştırmalarına yarayacak kadar bilen Mirşan, hayatının büyük bir kısmını Ön Türk tarihi ile ilgili araştırmalara adadı.
Aynı zamanda Kazım Mirşan'ın yaptığı araştırmalarda Ön-Türk uygarlıkları tarafından Ot-Oğ olarak isimlendirilen Ön-Mısır'a M.Ö 3000 yıllarında Doğu Anadolu'dan isub-ög yazısının gittiğini tespit etmiştir. Kazım Mirşan'ın bugüne kadar anlamı çözülemeyen 184 adet mısır hiyeroglifini Ön-Türkçe olarak okumuş olduğu ve mumyalama tekniklerinin yine M.Ö. 3000'li yıllarda Altaylarda geliştirildiği düşünülürse piramit inşa teknolojisinin eski Mısır'a Ön-Türk uygarlıkları tarafından öğretildiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Unvan:
Türk Tarihi Araştırmacısı, İnşaat Mühendisi, Yazar
D.Ö. 7000 yıllarına ait olması kuvvetle muhtemel olan, Sibir'deki Cırğeq yazıtında geçen BUDA sözünün de Prototürkçe olduğu, sözün Türkçe kökenli olmasına karşılık, Sanskritçede böyle bir kökenin bulunmamasından açıkça anlaşılmaktadır.
Netice olarak, 1944 yılından beri Kırım Türklerinin vatana dönüş uğruna verdiği mücadeleler geç de olsa meyvesini vermiş ve kitleler halinde vatana dönüş başlamıştır. Bunun neticesinde, 1987 yılında Kırım’a yerleşen Kırım Türklerinin sayısı 2300, 1988’de 19.3000 kişi iken, bu sayı 1989’da 28.000’e yükselmişti. 1 Mayıs 1990 itibariyle ise Kırım’da toplam olarak 83.116 Kırım Türkü yaşamaya başlamıştı. Bu arada daha önce Ukrayna’ya bağlı bir bölge olan Kırım, 12 Şubat 1991’de Ukrayna Cumhurbaşkanı L. Kravchuk’un imzasını taşıyan bir kanunla tekrar Özerk SSC haline getirildi. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsız bir cumhuriyet haline gelen Ukrayna’ya bağlı özerk bir cumhuriyet olan Kırım’da 1995 nüfus sayımına göre 2.600.000 kişi yaşamaktadır. Bunun %67’sini Ruslar, %22’sini Ukraynalılar, %10’unu Kırım Türkleri ve %1’ini diğerleri (Karaim, Kırımçak, Rum, Ermeni, Alman, Bulgar, Yahudiler) oluşturmaktadır.
Kazım Mirşan - Kırım Türklerinin Sürgünü ve Milli Mücadele Hareketi 1944-1990, s.29
Nihayet verdikleri bu tepkiler, Sovyet hükumetinde olumlu bir tesir bırakmış ve 14 Kasım 1989’da vatanlarına dönüş yolunu açan bir deklarasyonun yayınlanmasında etkili olmuştu. Belirtilen tarihte Sovyetler Birliği YSP tarafından kabul edilen bu deklarasyona göre, sadece Kırım Türkleri değil, daha önce kendilerine haksızlık yapılan bütün Sovyetler Birliği vatandaşlarının hakları kendilerine iade edilmiş ve bu haklar devlet garantisi altına alınmıştı.
Kazım Mirşan - Kırım Türklerinin Sürgünü ve Milli Mücadele Hareketi 1944-1990, s.28
Özellikle 1985 yılında Sovyetler Birliği’nin yönetim kadrosunda meydana gelen yenilikle M. Gorbaçev’in hakimiyete geçmesinin ardından, ülkede uygulamaya konulan “Perestroyka = Yeniden yapılanma” ve “Glastnost = Açıklık” politikası sonucunda Sovyetler Birliği’nin hemen her alanında köklü değişikliklerin meydana gelmeye başladığı bilinmektedir. Kırım Türklerine yönelik baskılar da bu dönemde ortadan kalkmaya başlamış, hapishanelerdeki liderleri serbest bırakılmaya başlanmıştı.
Kazım Mirşan - Kırım Türklerinin Sürgünü ve Milli Mücadele Hareketi 1944-1990, s.27