''Kendimizi sürüklemesine izin verdiğimiz melankoli rüzgârı, sabahları hep iç çekerek uyanmamıza neden oluyor.''
Zaman akıp giderken zihin olgunlaşmak, kalp ise geçmişe dönmek istiyordu. Her şeyin başladığı o yere, kamp alanına...
Ege, bu kez şansın kendi tarafında olduğunu düşünüyordu. Geçmişe dönecek ve tüm hikâyeyi kendi istediği gibi yeniden yazacaktı. Ama bilmediği bir şey vardı; yanında olan, kötü şansın ta kendisiydi.
Ortaya çıkmak istemeyen bir sırrı vardı alev soluyan ejderhanın. Ve bu alevler ya Ege'yi yakacaktı ya da Heiley17'nin yorgun kalbine düşüp kavuracaktı onu. Doğru kararı almak ise gitmek ile kalmak arasındaki çaresizlikten başka bir şey değildi. O, sonsuz sevgiye inandı ama hayal kırıklığı cellatları da peşini bir türlü bırakmadı. Ege'nin kamp alanına yeniden taşınan macerası boyunca öğrendiği sır ve yetişkin olma çabası Heiley17 ile onu bir arada tutan ipin kopmasına mı neden olacaktı yoksa kaderleri çok daha öncesinden belirlenmiş miydi?
Geleceği düşünen bir zihin, daha ne kadar Üç Nokta koyabilirdi kurduğu cümlelerin sonuna?
Kısa zamanda çok şey yaşandı ve bitti. Uğurlarına kurulan cümleler tükenmeden, gözlük yere düştü. Savruldu, parçalandı. Sonbahar yaklaşırken, küçük bir kızın iç çekişine, bir aracın siren sesine saklandı boğaz acıtan çığlıklar. Umudu arayan kalpler, sevgi ve arkadaşlık bağlarını tutan incecik iplere sardı titrek parmaklarını.
Gözlüğün camları kırılırken, nice kalpler de kırıldı beraberinde. Ateş düştü. Yaktı, kavurdu. Buhar oldu, havaya karıştı. Sonra herkes ateşi soludu. Bazen ciğerler yandı, bazen soğuk bedenler ısındı.
Kaybedişin boğazları düğüm düğüm ettiği bir gün, rüzgâr saç telleri ile dans ederken sarıldılar birbirlerine.
Sonra bir gün seçtiler kendilerine.
Onlar, sevilmeyeni sevdiler.
O güne ise, Lacivert Pazartesi dediler.
Müzik dinler, söyleyemeyip ağzına mühürlediği kelimeleri parmak uçlarından bloguna aktarırdı. Yağmurlu bir günde söylenen bir ezginin ardına yaslanmış yorgun ruh ile o gün tanıştı. Ruhu kaybetmişti ama kalbi kazanmaya hazırdı.
Birçok insana göre, sıradan bir hayatı vardı Ege'nin. Sosyalleşme adına yaptığı her şey elinde patlamış ve kendini birdenbire kaybedenlerin tarafında bulmuştu. Okulunda farklılıkları yüzünden sevilmeyen, dışlanan, alay edilen Gözlük'ün tekiydi. Arkadaşı yok muydu? Evet, bir tane vardı. "Bu kadar melankoli insana zarar verir," diyerek başlayan, "Sorma! Çarkıfelek izlerken bile ağlıyorum!" ile devam eden bir internet arkadaşlığıydı onunki.
Bir yaz tatilinin başlangıcında, arkadaşlığı, umudu, âşık olmayı öğreneceği bir maceraya atıldığının farkında olmadan takıldı Tuğçe'nin peşine. Okulun yaz kampı, beraberinde tüm soru işaretlerini de getirdi. Aylardır internetten konuştuğu Heiley17 isimli kullanıcının da aynı kampta olduğunu öğrendiğinde, kovalamaca ve oyunlar başlamış oldu.
Peki, Heiley17 kimdi ve neden saklanıyordu? Kalbi ejderhanın ateşinde mi atacak, yoksa kırgın bir yüreğe merhem mi olacaktı?
Ona yazmak, durduk yere gelen ağlama isteği gibiydi.