Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Latif Çelik

Latif Çelikİkinci Dünya Savaşı’nın Kayıp Türkleri yazarı
Yazar
Editör
0.0/10
0 Kişi
1
Okunma
2
Beğeni
938
Görüntülenme

Latif Çelik Gönderileri

Latif Çelik kitaplarını, Latif Çelik sözleri ve alıntılarını, Latif Çelik yazarlarını, Latif Çelik yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Milletlerin kaderini, yaşadıkları toprakların önem ve imkanları doğrudan etkilemiştir. Türkistan Coğrafyasına tarih boyunca Çarlık Rusyası’ndan gelen tehditlerin çok daha fazlası Sovyet ihtilalinin ilk yıllarından itibaren komünist yönetiminden gelmeye başlamıştır. Savaşlar, ihtilaller ve işgaller dönemi olarak bilinen 20. yüzyılın zulümleri
Çarlık rejimine son veren 1917 yılındaki Bolşevik İhtilali’ne soğuk yaklaşan Müslüman Türk unsurlar, birkaç yıl önceki “Büyük Orta Asya İsyanı”nda Rus askerlerinin korkunç katliamları sırasında nasıl kaderleri ile baş başa kaldıklarını hesap ederek isimlerin ve yönetimlerin değişmesinin, Müslüman Türklere bakış açılarında radikal bir yenilik ve değişikliğin ortaya çıkacağına şüphe ile baktıkları için, Türklerin bu dönemdeki genel politikaları rejime temkinli yaklaşmaktır
Reklam
İkinci Dünya Savaşı öncesi Türkistan bölgesi işgal edilmiş, aydınları hapsedilmiş, toplum sindirilmiş ve korkuyu her gün hisseden bir Türkistan gençliği ortaya çıkmıştır. Rusya içerisinde her devrin kaybedeni olan Türkistan Türkleri, kendi Sosyalist Cumhuriyetleri’ni kurarak Sovyetler Birliği içerisinde kültürel değerlerini yaşatacaklarına dair aldıkları “Bolşevik Sözü”nü bir anayasal teminata dönüşmesini beklerken yeni rejimin sert askeri güçleri ile karşılaştıklarında sadece iki şeyi anlamışlardır. Birincisi yeni rejimin Türkleri daha küçük ve özerk bölgelere ayırarak güçlerini etkisizleştirmek istediğini ve bunun içinde sadece uygun zamanı beklediğini fark edeceklerdir.
İkinci Dünya Savaşı öncesi Türkistan bölgesi işgal edilmiş, aydınları hapsedilmiş, toplum sindirilmiş ve korkuyu her gün hisseden bir Türkistan gençliği ortaya çıkmıştır. Rusya içerisinde her devrin kaybedeni olan Türkistan Türkleri, kendi Sosyalist Cumhuriyetleri’ni kurarak Sovyetler Birliği içerisinde kültürel değerlerini yaşatacaklarına dair aldıkları “Bolşevik Sözü”nü bir anayasal teminata dönüşmesini beklerken yeni rejimin sert askeri güçleri ile karşılaştıklarında sadece iki şeyi anlamışlardır. Birincisi yeni rejimin Türkleri daha küçük ve özerk bölgelere ayırarak güçlerini etkisizleştirmek istediğini ve bunun içinde sadece uygun zamanı beklediğini fark edeceklerdir.
Almanya’nın sebep olduğu her iki büyük savaş, Cermenlerin yeni pazar arayışlarının sonucudur. 19. yüzyıl sonlarında belirgin bir hal alan Almanya’nın doğuya yayılmacılığı bilinen emperyalist bir politikadır. Yeni hayat sahaları arayan Almanlar karşısındaki iki milletten biri olan Türkleri güleryüzlü politikası ile ekonomik bağımlı haline getirirken, Ruslar silah gücü ile kontrol altına almak istemişlerdir.
Birinci Dünya Savaşı sonrası ciddi ekonomik krizler ile boğuşan Alman siyaseti içinde doğan NSDAP-Milli Sosyalist Alman İşçi Partisi, ırkçı ideolojik görüşlerine uygun konjonktürü de iyi kullanarak 1933 yılında demokratik yoldan iktidara geldi. Ülke yönetimini eline alan Hitler ve ekibi geleneksel Alman yayılmacılığını kitlelere benimsetmekte fazla zorlanmadılar. Gelişen sanayi, azalan işsizlik ve buna bağlı devasa askeri güç ile zayıf komşu ülkeleri de etki alanına alan Almanya, ileride İngiltere, Fransa ve Rusya ile kesin askeri rekabete gireceğini fark ederek özellikle Sovyetlerin karmaşık yapısını takibe alan uzman birimler oluşturmuştur. Karşı tarafta ise kontrolsüz Alman yayılmacılığı ve saldırgan dış politikasına karşı İngiltere-Fransa-Rusya arasında doğası gereği oluşmuş bir askeri birliktelik şekillenmeye başlamıştır. Almanya, son ana kadar bu üç ülkeyi güçlü dış politikası ile birbirinden uzak tutmaya çalışsa da, savaşan ülkelerin safları Barbarossa Harekatı’nın hemen akabinde netleşecektir. İngiltere ve Fransa ile olan rekabetin de artması ile, Almanya her üç ülkeye de aynı anda savaş ilan ederek tarihin en büyük silahlı düellosuna start verecektir.
Reklam
22 Haziran 1941 günü gece saat üçte tarihin kaydettiği en kanlı savaşının başlangıcı için düğmeye basan Nazi Almanyası’nın lideri Adolf Hitler ordularına Sovyetler Birliği topraklarını işgal emri verdi. Tuna Nehri’nin Karadeniz deltasından Baltık Denizi’ne kadar olan 1.600 kilometrelik bir cephe üzerinde 600.000 motorlu araç ve 3.2 milyon asker ile 146 tümenden oluşan Alman orduları Sovyetler Birliği topraklarına girdi. Feldmareşal Ritter von Leeb komutasındaki kuzey orduları Baltık bölgesini geçip Leningrad’a, Feldmareşal Von Bock komutasındaki merkez orduları Brest-Vilna-Smolensk üçgeni üzerinden Smolenst’a girmeyi hedef olarak seçmişlerdir. Guderian’ın zırhlı hava gücü ile desteklenen merkez grubu 400 kilometre uzunluğundaki bir cepheyi kontrol altına alırken, Feldmareşal von Runstedt tarafından kumanda edilen güney ordularının hedefi Dinyeper’i geçerek Kiev’e girmektir. Alman ordusu ile birlikte SS Muhafız Alayı Adolf Hitler ve SS Tümeni Wiking’ler de ilerlemektedir. Merkez Orduları Grubu yanında SS Reich Tümeni, SS Kurukafa Tümeni ve Nikolaus von Falkenhorst komutasındaki SS Savaş Grubu “Nord” ile birlikte 9. Piyade Alayı da Alman Ordusu’ndaki vurucu güçler olarak Sovyet topraklarına girmişlerdir. Barbarossa Harekatı’nın iktisadi açıdan desteklenmesi görevi Hava Kuvvetleri Komutanı Hermann Wilhelm Göring tarafından kod adı “Oldenburg” olan plan ile de Alman Orduları’nın Sovyetler Birliği toprakları içerisinde desteklenmesi amaçlanmaktadır. Rusların kısa zamanda teslim olacağına inanan Alman karargahı, işgalin üçüncü yılında ele geçirilen bölgelerden elde edilen yerel kaynaklar ile beslenmeyi amaçlamaktadır.
Rusların çok güvendiği Ukrayna cephesinin Barbarossa harekatı ile yarılması Moskova üzerindeki baskının artacağını işaret etmektedir. Alman orduları savaşın ilk iki haftasında yüz binlerce Rus askerini esir alınca, Sovyet ordularındaki gayri Rus ve anti komünist askerlerin savaşma şevki kalmamıştır. Esir Rus sayısının sürekli artması ile bu
Rusların bozulan ordularına yeni takviyelerin Türkistan bölgesinden yapıldığı bilinen bir gerçek idi. Bu şekilde hem bölgedeki isyanların zinde güçleri olan gençler cepheye gönderilerek kontrol altına alınmış oluyor, hem de Alman ordularının önünde kısmen de olsa Rus gençleri korunmuş oluyordu. Barbarossa harekatının ilk aylarında geri çekilen
İlan edilen ani seferberlik ile özellikle Müslüman-Türk unsurların yaşadıkları bölgelerin gençlerinin ciddi bir eğitim almadan Alman Orduları’na karşı cepheye gönderilmesi bir çoğunun silah bile kullanamadan hayatını kaybetmesine yol açmıştır. Daha önce askerde oldukları halde Bolşevik yönetimin kendilerine olan güvensizlik nedenleri ile en basit
50 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.