Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Latif Çelik

Latif Çelikİkinci Dünya Savaşı’nın Kayıp Türkleri yazarı
Yazar
Editör
0.0/10
0 Kişi
1
Okunma
2
Beğeni
943
Görüntülenme

Latif Çelik Sözleri ve Alıntıları

Latif Çelik sözleri ve alıntılarını, Latif Çelik kitap alıntılarını, Latif Çelik en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sovyet orduları zulmün her çeşidini Türkistan Coğrafyası’nda yaşayanlara iliklerine kadar hissettirmişlerdir. Milli değerlerini yaşayan, toplumsal önderlik gücü ve liderlik potansiyeli olan herkesi en basit suçlamalar ile yok etmeye çalışan Sovyet rejimi, emperyalist yüzünü saklamak için çeşitli baskılar ile bölgede hakimiyet sağlamaya çalışmıştır. Yakın akraba ve komşularından birini rejim karşıtı olarak kaybetmeyen hiç kimsenin kalmadığı 1925-1935 yılları arası dönemde din, dil ve kültür gibi milli değerlerin giderek aşındığını fark eden Türkistanlılar zaman zaman bölgesel bazda silaha sarılsalar da, artık bu kavgayı kaybettiklerini anlamışlardır. İslam Dünyası’nın güç odağı Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden çekildiği, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ise sadece ayakta durmaya çalıştığı bir döneme denk gelmesi Türkistan Türkleri’nin karşısındaki bir başka açmazdır.
Cebbar Ertürk Azerbaycan asıllı bir genç asker olarak Kızılordu saflarında savaşa katılmış ve daha sonra Almanlara esir düşerek Almanya içlerindeki kamplara getirilmiştir. Türk asıllı esirlerden oluşan lejyonlarda Azerbaycan Milli Komitesi’nde Kültür Sorumlusu olan Ertürk savaşın bitiminde Türkiye’ye gelmiş ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı almıştır.
Bkz. Cebbar Ertürk, Anayurtta Unutulan Türklük, İkinci Baskı, Zafer Yayınları, Kayseri 1956, s. 142-143.
Reklam
Gözel Türkistan senge ne boldi, Sebeb vaqtsız güllerin soldi, Cemenler berbad, quşlar hem feryad, Hemmesi mezlum, bolmas midir şad?
Kendi aralarında rekabet, çekişme ve tartışmalar olsa da Veli Kayyum Han’ın mahir yönetim anlayışı, Almanya’daki Türkistanlıları ortak kimlik, dil, edebiyat, tarih, kültür ve ülkü bağlamında savaş sonuna kadar bir arada tutmada önemli rol oynamıştır.
İkinci Dünya Savaşı öncesi Türkistan bölgesi işgal edilmiş, aydınları hapsedilmiş, toplum sindirilmiş ve korkuyu her gün hisseden bir Türkistan gençliği ortaya çıkmıştır. Rusya içerisinde her devrin kaybedeni olan Türkistan Türkleri, kendi Sosyalist Cumhuriyetleri’ni kurarak Sovyetler Birliği içerisinde kültürel değerlerini yaşatacaklarına dair aldıkları “Bolşevik Sözü”nü bir anayasal teminata dönüşmesini beklerken yeni rejimin sert askeri güçleri ile karşılaştıklarında sadece iki şeyi anlamışlardır. Birincisi yeni rejimin Türkleri daha küçük ve özerk bölgelere ayırarak güçlerini etkisizleştirmek istediğini ve bunun içinde sadece uygun zamanı beklediğini fark edeceklerdir.
“İkinci Dünya Savaşı’nın Kayıp Türkleri”
İki diktatör arasında kendilerine müsaade edilen alanda başkalarının istediği oyunu oynamaya zorlanan ve savaşın sonunda çok azı sağ kalabilen Türkistanlı gençlerin sayısı hiçbir zaman tam olarak tesbit edilemedi. Bilinen sadece, onları kullanan her iki diktatör ideolojinin de hayallerindeki Türkistan’ın hür olmasına hiçbir zaman müsaade etmek istemedikleriydi. Lejyonlarda görev alan, savaş esiri kamplarında hayatını kaybeden ve kendisinden bir daha hiç haber alınamayan yüz binlerce Türkistanlı genç, Medeni Avrupa’nın kara tarihine “İkinci Dünya Savaşı’nın Kayıp Türkleri” olarak geçtiler
Reklam
Amerika, İngiltere ve Türkiye’ye atabilen veya uzunca bir dönem Almanya’da gözden kaybolmayı başarabilenler Ahad Andican’ın adlandırması ile “Hariçte Türkistan Mücadelesi”nin canlı tutularak gelecek nesillere aktarılmasında önemli rol oynayacaklardır. Ruzi Nazar, Baymirza Hayit, Veli Kayyum Han, Halis Kanatbay, İsakcan Nazirkul ve İkram Han Hüseyin, Türkistan Milli Mücadelesi’nin bayraktarlığını yaşadıkları müddetçe devam ettiren nadide şahsiyetler olarak uluslararası alanda önemli çalışmalara imza atmışlardır.
Lejyon mensuplarında hissedilir bazda ne bir Sovyet karşıtlığı, ne de bir Nazi hayranlığı göze çarpmaktadır. Alman tarafına geçerken tek düşündükleri hayatta kalmak için teslim olmak, daha sonra bir şekilde kendilerini lejyon gruplarına attıkları ortaya çıkmaktadır.
Birinci Dünya Savaşı sonrası ciddi ekonomik krizler ile boğuşan Alman siyaseti içinde doğan NSDAP-Milli Sosyalist Alman İşçi Partisi, ırkçı ideolojik görüşlerine uygun konjonktürü de iyi kullanarak 1933 yılında demokratik yoldan iktidara geldi. Ülke yönetimini eline alan Hitler ve ekibi geleneksel Alman yayılmacılığını kitlelere benimsetmekte fazla zorlanmadılar. Gelişen sanayi, azalan işsizlik ve buna bağlı devasa askeri güç ile zayıf komşu ülkeleri de etki alanına alan Almanya, ileride İngiltere, Fransa ve Rusya ile kesin askeri rekabete gireceğini fark ederek özellikle Sovyetlerin karmaşık yapısını takibe alan uzman birimler oluşturmuştur. Karşı tarafta ise kontrolsüz Alman yayılmacılığı ve saldırgan dış politikasına karşı İngiltere-Fransa-Rusya arasında doğası gereği oluşmuş bir askeri birliktelik şekillenmeye başlamıştır. Almanya, son ana kadar bu üç ülkeyi güçlü dış politikası ile birbirinden uzak tutmaya çalışsa da, savaşan ülkelerin safları Barbarossa Harekatı’nın hemen akabinde netleşecektir. İngiltere ve Fransa ile olan rekabetin de artması ile, Almanya her üç ülkeye de aynı anda savaş ilan ederek tarihin en büyük silahlı düellosuna start verecektir.
22 Haziran 1941 günü gece saat üçte tarihin kaydettiği en kanlı savaşının başlangıcı için düğmeye basan Nazi Almanyası’nın lideri Adolf Hitler ordularına Sovyetler Birliği topraklarını işgal emri verdi. Tuna Nehri’nin Karadeniz deltasından Baltık Denizi’ne kadar olan 1.600 kilometrelik bir cephe üzerinde 600.000 motorlu araç ve 3.2 milyon asker ile 146 tümenden oluşan Alman orduları Sovyetler Birliği topraklarına girdi. Feldmareşal Ritter von Leeb komutasındaki kuzey orduları Baltık bölgesini geçip Leningrad’a, Feldmareşal Von Bock komutasındaki merkez orduları Brest-Vilna-Smolensk üçgeni üzerinden Smolenst’a girmeyi hedef olarak seçmişlerdir. Guderian’ın zırhlı hava gücü ile desteklenen merkez grubu 400 kilometre uzunluğundaki bir cepheyi kontrol altına alırken, Feldmareşal von Runstedt tarafından kumanda edilen güney ordularının hedefi Dinyeper’i geçerek Kiev’e girmektir. Alman ordusu ile birlikte SS Muhafız Alayı Adolf Hitler ve SS Tümeni Wiking’ler de ilerlemektedir. Merkez Orduları Grubu yanında SS Reich Tümeni, SS Kurukafa Tümeni ve Nikolaus von Falkenhorst komutasındaki SS Savaş Grubu “Nord” ile birlikte 9. Piyade Alayı da Alman Ordusu’ndaki vurucu güçler olarak Sovyet topraklarına girmişlerdir. Barbarossa Harekatı’nın iktisadi açıdan desteklenmesi görevi Hava Kuvvetleri Komutanı Hermann Wilhelm Göring tarafından kod adı “Oldenburg” olan plan ile de Alman Orduları’nın Sovyetler Birliği toprakları içerisinde desteklenmesi amaçlanmaktadır. Rusların kısa zamanda teslim olacağına inanan Alman karargahı, işgalin üçüncü yılında ele geçirilen bölgelerden elde edilen yerel kaynaklar ile beslenmeyi amaçlamaktadır.
49 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.