Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

M. Akif Akalın

M. Akif AkalınToplumcu Tıbba Giriş yazarı
Yazar
Çevirmen
9.3/10
4 Kişi
9
Okunma
1
Beğeni
1.140
Görüntülenme

M. Akif Akalın Gönderileri

M. Akif Akalın kitaplarını, M. Akif Akalın sözleri ve alıntılarını, M. Akif Akalın yazarlarını, M. Akif Akalın yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Toplu sözleşme aracılığıyla işçi katılımı sağlanabilmesinin ön koşulu işçi sınıfının birliğidir. İşçi sınıfının en azından sendikal birliğinin sağlanamaması durumunda işverenler kolayca kendileri için en iyi toplu sözleşmeyi imzalayacak sendikaları açık ya da gizli destekleyebilmektedirler.
Çoğu kez sermayenin katılım olarak tanımladığı, emek için otoriteye kölece boyun eğme anlamına gelmektedir.
Reklam
Toplumcu yaklaşımın özünü, insanların sorunlarını onlar adına “çözmek” değil, insanların sorunlarını çözebilmeleri için güçlendirilmeleri oluşturur.
Tarih, "ya sosyalizm, ya barbarlık" diyen Rosa Luxemburg'u, insanlığı 21. yüzyılda şamanlık ve hacamatla yeniden tanıştırarak haklı çıkartmıştır.
Geçmişte Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkelerde sağlık alanında elde edilen ve bugün Küba ve Venezuela'da izlediğimiz başarıların ardında risk etmenlerine müdaheleden çok, bu etmenlerin içinde oluştuğu ve geliştiği toplumsal koşullara (belirleyicilere) müdahale yatmaktadır. Oysa sermaye egemenliği altındaki ülkelerde sağlık ve hastalıklara müdahaleler risk etmenlerini değiştirmekle sınırlıdır. Çoğu zaman risk etmenlerine ilişkin yaklaşımlarda mağduru suçlayan bir tutum benimsenmekte ve sorumluluk olabildiğince bireylerin üzerine yıkılmaya çalışılmaktadır.
Geçmişte Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkelerde sağlık alanında elde edilen ve bugün Küba ve Venezuela'da izlediğimiz başarıların ardında risk etmenlerine müdaheleden çok, bu etmenlerin içinde oluştuğu ve geliştiği toplumsal koşullara (belirleyicilere) müdahale yatmaktadır. Oysa sermaye egemenliği altındaki ülkelerde sağlık ve hastalıklara müdahaleler risk etmenlerini değiştirmekle sınırlıdır. Çoğu zaman risk etmenlerine ilişkin yaklaşımlarda mağduru suçlayan bir tutum benimsenmekte ve sorumluluk olabildiğince bireylerin üzerine yıkılmaya çalışılmaktadır.
Reklam
Geçmişte Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkelerde sağlık alanında elde edilen ve bugün Küba ve Venezuela'da izlediğimiz başarıların ardında risk etmenlerine müdaheleden çok, bu etmenlerin içinde oluştuğu ve geliştiği toplumsal koşullara (belirleyicilere) müdahale yatmaktadır. Oysa sermaye egemenliği altındaki ülkelerde sağlık ve hastalıklara müdahaleler risk etmenlerini değiştirmekle sınırlıdır. Çoğu zaman risk etmenlerine ilişkin yaklaşımlarda mağduru suçlayan bir tutum benimsenmekte ve sorumluluk olabildiğince bireylerin üzerine yıkılmaya çalışılmaktadır.
Her ne kadar sağlığın ve hastalığın belirleyicileri olarak toplum içindeki gelir eşitsizliği ve sosyal sermayeye dikkat çekilse de, bunlar genel olarak "verili durum" kabul edilmekte ve örneğin sağlık üzerine olumsuz etkileri bulunan gelir eşitsizliklerinin nedenleri tartışılmamaktadır. Oysa böyle bir tartışma bizi kaçınılmaz olarak toplumun 'üretim tarzını' tartışmaya götürecektir.
Hipokrat döneminden bin yıl kadar eski olan Ebers Papirüsü 875 reçeteden oluşmaktaydı ve bunlardan sadece 12’sinde büyüye yer verilmekteydi. Yani dünya aslında hastalıkların tanrıların gazabı olmadığını uzun yıllardır biliyor olmalıydı. Aksi halde neden Mısırlı hekimler daha o dönemlerde belirli hastalıklar ya da organlar üzerinde uzmanlaşmaya başlasınlar? Nasıl olsa hastalığın tedavisi Tanrının gönlünü almaktan geçmeyecek miydi?
Sümerler ve diğer eski mezopotamya halkları
Dualar ve kurbanlar, tapınaklar ve tapınaklarda görevli rahip-hekimler için güvenli bir gelir kapısı oluştururken, insanlar egemenlerin istediği gibi “çalmadan” yaşamaya özendirilmektedir. Oyda tanrılar bir insanın, bir başkasını zorla (örneğin savaşta esir alarak) köleleştirmesine ve onu öldüresiye sömürmesine (emeğini çalmasına) kızmamakta ve bunu yapanları hasta etmemektedir.
Reklam
Egemenlerin daha sağlıklı olmalarının nedeni kısmen sahip oldukları imtiyazları korumaları, baskı altında tuttukları insanların kısıtlı kaynaklara/fırsatlara erişimlerine engel olmaları ve statükonun sürdürülmesini sağlamalarıdır.
…aksine sosyal adaleti, eşitliği ve dayanışmayı benimsemek ve savunmak araştırmacıların tarafsızlığını değil, işçi sınıfı ve emekçilerden yana taraf olduğunu gösterir. Araştırmacı ancak bu değerleri mesleki bir yükümlülük olarak benimseyerek, sağlıkta toplumsal yokuş (social gradients) eğrilerinin ötesine geçebilir.
Virchow’un dediği gibi tıp bir sosyal bilimdir ve politika geniş ölçekte tıptan başka bir şey değildir.
Sağlık için kaynak ayrılmasından, bu kaynakların nereye ve nasıl kullanılacağına kadar bütün konular ve bu konularda alınacak kararlar politiktir. Araştırmacı istediği kadar “tarafsız” olduğunu iddia etsin, eğer önerdiği politika toplumun bir kesimini diğerine göre kayırıyorsa apaçık politika yapmaktadır. Bu noktada çoğu kez “politika yapmamayı” savunmak, güçlü olanların yanında durmak, güçlülerden yana politika yapmaktır.
1980’li yıllarda yayınlanan Black raporu kralın çıplak olduğunu göstermekle kalmamış, eşitsizliklerin toplumun politik ekonomik düzeni içindeki kaynaklarına dokunmadan sosyalleştirme uygulamasının sağlıkta eşitlik sağlanmasına hizmet edemeyeceğini göstermiştir. Oysa sosyalist ülkelerdeki sosyalleştirme uygulamaları tarihte olduğu gibi bugün Küba’da da sağlık alanında çok büyük başarılara imza atmayı sürdürmektedir.
33 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.