İstanbul Bilgi Üniversitesi, Sosyoloji bölümünü 2012 yılında tamamladı. İstanbul Şehir Üniversitesi Modern Türkiye Çalışmaları bölümünde yüksek lisans yapıyor.
İzzetbegoviç’e göre “insan ahlaken tarafsız olamaz. Her hareketinde ya gerçekten ahlaklıdır ya da sahte ahlaklıdır. Çoğu zaman da, hemen hepimizde olduğu gibi, ikisi birdendir.” Tarih-teki en gaddar yöneticiler bile yaptıkları bütün kıyımları, adaletsizlikleri, zulümleri, onları buna zorlayabilecek bir otorite olmadığı hâlde, ahlaki bir gerekçeye dayandırmak gayreti içine girmişlerdir. Bu tip uygulamaları meşrulaştırmak adına bazen “ihanet,” bazen “toplumu karanlıklara götürmek” gibi gerekçelerin sunulması; konumu ne olursa olsun hiçbir insanın ahlak mahkemesinden kaçamayacağının ve “tasvip edilmeye” ihtiyaç duyduğunun en açık delilidir. Nasıl sahte para, değerini daima hakiki paraya borçlu ise sahte ahlak da daima ha-kiki ahlakın kıymetinden bahseder. Kısaca insanın ahlakı hayatından, hatta gündeminden çıkartması mümkün olamamaktadır.
Kitabın(Doğu Batı arasındaki İslam) içeriği en kısa satırlarla şöyleydi: Her şeyin çift yaratıldığı gibi insan da yaratılmış bir canlıdır, insanın da bir ruhu ve vücudu vardır. Vücut ruhun evidir. Bu ev bir evrim geçir-miştir ve kendi geçmişi vardır, ancak ruh değişmemiştir. Tanrı ona kendi dokunuşuyla can vermiştir. “Ev”’’ yani vücut bilimin işidir, ancak ruh dinin, sanatın ve ahlakın kapsamındadır.
Bu yüzden İzzetbegoviç için, insanın iki yönü ve iki gerçeği vardır. Batı dünyasında bunları Darwin ve Michelangelo teslim eder. Onların gerçekleri birbirinden farklıdır, ancak birbirini dışlamaz. Yazar bu duruşunu, bu “gerçeklerin” kendilerini medeniyet ve kültürün bir tezadı olarak gösterdiğini ve kendisine göre bilimin ve tekniğin medeniyete, dinin ve sanatın ise kültüre ait olduğu tezini geliştirerek doğrulamaya çalışır. İlki insanın varoluşsal ihtiyaçları-nın (Nasıl yaşıyorum?) diğeri ise varoluş amacının (Neden yaşıyorum?) bir ifadesidir. Me-deniyet “yerin hâkimiyeti”, din ise “göklerin hâkimiyeti” içindir. Doğu ve Batı Arasında İslam kitabında İzzetbegoviç İslam’ın bu iki, “üçüncü olarak da insana ait herşeyin bir kaydı olan iki cinsin” arasındaki tezadın bir sentezi olduğunu kanıtlamaya çalışır.
Ütopyaya göre aslolan fert değil toplumdur. Yeni nesil herhangi bir bitki veya hayvan gibi yetiştirilebilir ve bu kararlı bir biçimde yapılmalıdır. Fert bir biçimde topluma uydurulur, eğitim diye bir kurum bunun için vardır. Ütopyanın araçsal bir bilimi olan sosyolojiye göre, toplumsal kurguya uygun olmayan birey, bir sapma içindedir; asosyaldir, anormaldir. Platon’dan Marks’a kadar bütün ütopyalarda masal, müzik gibi edebiyat ve sanat eserleri, insanı kurgu dışında tutabileceği için yasaklanması gerekli olgular olarak kabul edilir. Bu kurguyu yüksek düzeyde bozma potansiyeli taşıyan din ise dışlanmalı veya gözetim ve denetim altında tutulmalıdır. Toplumun sağlıklı fertlere ihtiyacı vardır. Tedavisiz hastalar intihar etmelidir, bu gerçeği kabul etmeyenler ise öldürülebilmelidir.