Gerçekte bir ruhun isme gereksinimi yoktur. Kendi özü onu tanımlamaya yeter. Ancak tensel düzlemde madde, ruhların buluşup, birbirlerini tanıyamayacağı oranda yoğundur ve bu nedenle isimlere gereksinim duyulur.
Oysa Terra'da herkes farklı şekillerde konuşuyordu ve söyledikleri çoğu şeyin kalplerinde yankılanmadığını kolayca görebiliyordum.Joab'a bunun nedenini sorduğum zaman bu konuşmaların yalanlar olarak bilindiğini söyledi.Ruhta yankılanmıyorlardı çünkü doğru değildiler.Beni şaşkınlığa düşürerek, yalanın Terra'da çok yaygın olduğunu çünkü insanların birbirlerine güvenmediğini açıkladı."Neden?" diye sordum."Çünkü yalnızca kendilerini düşünüyorlar."diye yanıtladı."Tüm çabaları da temel içgüdü ve arzularını tatmin etmeye dayalı.Bu ırkın korkunç trajedisi bundan kaynaklanıyor.Adı bencillik.Onun etkisi altına girmekten kaçın çünkü dokunduğu her şeyi yok ediyor."
"Ruhun unutmadığı bir şey varsa o da eksik olduğu, gerçek bir parçasının orada olmadığıdır.Kişi bu nedenle her yaşamında sürekli ve bilinçaltında diğer yarısını arar..."
"İlk hissettiğim şey müthiş bir kederli çünkü nerede olduğumu veya kim olduğumu bilemiyordum.
...İkinci hissettiğim şey ise korkunç, dayanılmaz ne nefes kesen bir fiziksel acıydı.O korkunç kasılmaların kıskacında adeta tüm benliğim acıyla kıvranıyordu."
...Eninde sonunda bu acıyı bastırmayı öğrenebileceğimi de ekledi."
"Tüm ruhlara verilen ilk ders acı üzerinedir.Ruh kusursuz olduğundan acıya da bağışıklığı vardır.Acı maddesel dünyanın kusursuz olmayışının ifadesidir.Ruh bunu bildiği halde beden bilmemektedir.Bunu tahmin eder gibi olsa da maddenin gücü ve algıların gösterdiği kanıtlar kafasını karıştırır.Beden ancak gördüğüne ve gerçeklik olarak algıladığına inanır ki bedensel veya ruhsal olarak acı çekmesinin nedeni de budur."
..."Varlığımızın kaderin bir tuhaflığından, tarihin bir hatasından veya kozmik drama içinde yer alan anlık bir noktadan ibaret olduğuna inanmıyorum. Bizim dünyayla bağlantımız çok daha derin ve özel. Burada oluşumuz kesinlikle rastlantısal değil."
Ernst Senkowski'nin tabiriyle,"Pratikte her şeyin mümkün olduğu bir olasılıklar dünyasında yaşıyoruz.Motivasyon ve duygularımızın yardımıyla olasılıkları etkilemek ve gerçekleşebilecek şeylere dönüştürmek bizim -zihnimizin- elimizde..."
"Ölümden sonra maddi dünya geçip giderken,zihin dünyası,yani her gece istirihata çekildiğimiz yer olan özümüze çekiliyor ve fiziksel yaşamın son bulmasına karşın bilinç olarak orada var olmayı sürdürüyoruz."
"Kendi bilincimize öylesine dalmışızdır ki,onu sonsuza kadar yitirme düşüncesine katlanamamakta,bu nedenle de yaşamımızın sona ermesi fikriyle bir türlü yüzleşememekteyiz."