Nizamülmülk, Hasan Sabbah'tan yana yaşadığı hayal kırık- lığından sonra yaptırdığı araştırmalarda Selçuklular ve hatta bütün Islam coğrafyası için büyük bir tehdit hâline gelen Şii ve Bâtini düşüncelerle mücadele etmenin zaruretini çok iyi idrak etmişti. Sünnilik dışı batıl cereyanlarla, medreseler kurup bu- ralarda ilim ve devlet adamları yetiştirmek yoluyla mücadele etmek ve gayri Sünni tehdidi tamamen ortadan kaldırmak is tiyordu. Bir dini-siyasi güç haline gelebilmiş olan Büveyhilerin kalıntılarını silmek ve Fatimilerin cihana hakim olma emelle rine son vermek, o sıralar Selçuklu için en önemli devlet siya- seti haline gelmişti. Bu sebeple Nizamülmülk, medreseden mezun olan öğrencilerin devletin bekası için özel hedeflerle donatılmasını istiyor, öncelikle Sünni Islam fikrini yaymaya,Şia'nın meydan okumasını engellemeye ve Şia'ya karşı sarsıl- maz bir direnç oluşturmaya çalışıyordu.
Vezir'in o tek meselesi ise medreselerdeki eğitim sa- yesinde İslâm inancını, Muhammed (a.s.m.) döneminde- ki İslâm anlayışına uygun hale getirmekti.
İsfahan'da, Ömer Hayyam öncülüğünde kurulan gözlemevinde yapılan çalışmalar, bütün hızıyla devam ediyordu. Aylar ve yıllar boyunca gece gündüz süren gözlemler tamamlanmış ve bu önemli çabalar iki büyük netice vermişti. Bunlardan ilki, periyodik olarak yapılan gözlemlerden oluşan çizelgelerin, Zici Melikşah ismiyle kitap hâline gelmesiydi. Diğeri ise mevsimlere tam uyum gösteren yeni bir güneş takviminin Sultan Celaleddin Melikşah adına hazırlanması ve 'Celaleddin Takvi- mi' olarak kullanılmaya başlanmasıydı. Nizamülmülk bu takvimin kısa adıyla 'Celâli Takvimi' olarak adlandırılmasına onay verdi.
Tertip edilen büyük bir törenle Celali Takvim'in başlangıcı 15 Mart 1079 belirlendi ve bir yıl, otuzar günlük on iki aydan oluştu. Takvimde farslıların eski ay isimleri kullanıldı Ancak Farsça ay isimlerinin sonundaki 'kadim' ibaresi, Melikşahın adına izafetle 'Celâli' olarak değiştirildi. "Ferverdin-i mah-ı kadim" yerine "Ferverdin-i måh- ı Celâli" kullanılması gibi.
Hangi denize sorarsanız tanır beni, hangi ummana haber salsanız bulur beni.Zira hayallerimin uçsuz bucaksız düzlüklerine serdiğim ve şimdi bütün heybetiyle önümde duran bu hayatım,derin ve tehlikeli sularda misafir olmakla geçti.Kayığım ve küreğimin olmadığı bu vakitte bütün misafirliklerime son vererek kendi gönül denizimin derinliklerine dalmaya ve kendi ummanımın sultanı olmaya and içtim.Aylardır,yabancısı olduğum denizlerin üzerime yapışmış tuzlarından aklanıp paklanmaya çalışıyorum..
Dünyanın her an gelip geçmekte olduğunu,ecel denen muştunun her an kapımı çalmak için hazırlandığını, ebedi yolculuğun uzun engellerle dolu olmasına karşın elimdeki azığın ise çok az olduğunu farketmiştim.
“Her insan bir yolun kölesidir aslında.Ve ben, kalp atışlarımı belirsiz bir seferin hızlı adımlarına ayarladığı şu anda, önümde kıvrım kıvrım uzayıp giden yolların sevdasına akıyordum.”
"Her insan bir yolun kölesidir aslında.Ve ben ,kalp atislarımı belirsiz bir seferin hızlı adımlarına ayarladığım şu anda, önümde kıvrım kıvrım uzayıp giden yolların sevdasına akıyordim..."