Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mustafa Sarmış

Mustafa SarmışFilmlerle Din Sosyolojisi yazarı
Yazar
0.0/10
0 Kişi
2
Okunma
3
Beğeni
534
Görüntülenme

Mustafa Sarmış Gönderileri

Mustafa Sarmış kitaplarını, Mustafa Sarmış sözleri ve alıntılarını, Mustafa Sarmış yazarlarını, Mustafa Sarmış yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Toplumun yanlış inançları devam ediyor ve mü’minler bu duruma karışmıyorlarsa, orada çatışmanın çıkması mümkün değildir. Bunun nedeni mü’minlerin sisteme bütünleşmeleri olabileceği gibi, toplumun içerisinde bir güce sahip olmamaları veya yöneticilerin baskılarından korkmaları da olabilir. (Tabi mü’minlerin kendilerini güçlendirmesi olan geçiş aşamasını bu durumun dışında tutmalıyız.) Geçiş aşamasının dışında kalan her türlü sessiz kalmanın İslami bir özellik taşımadığını belirtmeliyiz. Çünkü toplumsal yapıya bütünleşmek orada zaten İslami düşüncenin ortada kalmadığını göstermektedir. Toplumun içerisinde bir güce sahip olmamaktan kaynaklanan sessizlik ise, bu kişilerin kendilerini zayıf hissetmeleri, toplumun baskısından korkmalarından kaynaklanmaktadır.
İslam'da toplumsal uyum gereklidir. Ancak İslam'ın amacı insanları düşünceleriyle, emirleriyle mahkûm kılmak istememekte; fakat İslam'ın kılavuzluğu ve disiplini altında kendi akıllarının ve diğer yeteneklerinin yardımıyla hayatın zenginliğini bulabilecekleri bir şekilde onlara yol göstermesi olmaktadır. Bu bakımdan İslam'ın yapmak istediği şey insanları kendi fıtratlarına geri döndürmek ve ona göre bir yaşam oluşturmasını sağlamaktır.717
Reklam
Kâfirlerin zaman zaman, “keşke biz de Müslüman olsaydık,” demeleri,700 onların içinde her ne kadar iman etme düşünceleri olsa da sırf inatlarından dolayı iman etmediklerini göstermektedir. Bu nedenle Kur'an, insanlardaki bu olumsuz duyguların doğru bir şekilde düzeltilmesini istemekte, eğer bu gerçekleşmezse insanların gerçeği kabullenmelerinde çok büyük bir engel olarak karşılarına çıkacağını vurgulamaktadır. Bu nedenle kişilerin bireysel özellikleri onların davranışlarını etkileyerek, gerçeği kabullenmelerine engel oluşturmakta ve bireyden toplumdan yönelerek topluma olumsuz bir şekilde etki etmektedir. Bu bakımdan bireysel duygular, müminlerin toplumu değiştirmelerinde çeşitli zorluklarla karşılaşacaklarını gösterdiği gibi, çatışmaların da istenilmeyen şekilde şiddetlenmesine neden olmaktadır.
Hz. Peygamber’in Müslümanın kendi grubu içinde bulunmasını isteyerek, onun başkalarından etkilenmesini engellemeye çalışmıştır. Ayrıca mü’minlerin farklı dindeki insanların davranışlarına mü’minlerin kendilerine özgü davranışlar oluşturması şartıyla muhalefet etmelerini istemiştir. Birkaç örnek verecek olursak, Hz. Peygamber muhalefet amacıyla giyinmeyi, tıraş şeklini, saç boyamayı, avlu temizliğini, kabir işlemlerini, aşure günü oruç tutulmasını, sarık takılmasını, namazdayken ayağa bir şey giyilmesini, selamlaşmayı vb. hep mü’minlerin kendilerini inkâr edenlerden ayırmaları için, onlara benzememek için değiştirmiştir.582
Hz. Nuh, Allah'tan yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakmamasını; çünkü eğer bırakırsa kâfirlerin mü’minleri saptıracaklarını ve ahlaksız ve nankör bir nesil yetiştireceklerini söylemektedir.548 Bu nedenle karşıtlığın ortaya çıkmasında toplumda kâfirlerin nasıl bir yaşam sürdürdükleri önem arz etmektedir. Kendi hallerinde inananların hayatlarına müdahale etmeden, onların yaşamlarını etkilemeden bir yaşam sürdürüyorlarsa onların hayatlarına karışılmaması, onların Allah'ı inkâr etmelerinden dolayı bir çatışma içerisine girilmemesi gerekir. Ancak kâfirler mü’minlerin yaşamalarına müdahale ediyorlarsa orada bir çatışma çıkacağı açık olacaktır. Ayrıca kâfirlerin doğrudan Müslümanların yaşamalarına engel olmaksızın, sadece kendi kötü yaşamlarının mü’minler üzerinde bir etki oluşturarak mü’minlerin İslam yolunu terk etmelerine neden olmaları da bir çatışma nedeni olacağını anlamaktayız. Çünkü kâfirlerin bu yaşamları mü’minlerin inançlarını etkiliyor ise mü’minlerin bu duruma müdahale ederek, kâfirlerin bu yaşam stillerini değiştirmeleri gerekecektir. Bu bakımdan burada yapılmak istenen şey, kâfirlerin İslam toplumu içerisinde istedikleri her hareketi yapamayacakları, sadece İslam toplumunun izin verdiği bir yaşamı (ki bu hak ihlali değildir; çünkü onlar mü’minlerin sahip olduğu haklarla aynı haklara sahip olacaklar, mü’minlerin uydukları kurallara kendileri de uyacaklardır; yani her iki grubun toplumsal yaşamları da aynı olacaktır) sürmeleri gerektiği sonucudur.
Kur'an'ın cehalet kavramını en fazla cehl-teslimiyet, cahil-müslim, cahiliyet-İslamiyet zıtlığı üzerinde işlediği görülmektedir. Bunun nedeni İslam'ın zıddının cahiliyet olmasıdır.535 Bu bakımdan bu iki düşünüş ve yaşam tarzının birbirinden oldukça farklı ve yüksek bir karşıtlık düşüncesine sahip olduğunu belirtmeliyiz.
Reklam
Allah, kâfirlerin ve Allah yolundan alıkoyanların amellerini boşa çıkardığını buyurmaktadır. (47/Muhammed, 1, 8-9; 9/Tevbe, 17.)Yani kâfirler bu dünya hayatında ne kadar iyilik, güzellik, yardımseverlik namına ne yaparlarsa yapsınlar, onların bu yaptıkları ahirette kendilerini cehennemden kurtarmalarına yetmeyecektir. Onların bu yaptıkları her ne kadar İslam'ın istemiş olduğu emirlerle aynı olsa da Allah insanların her şeyden önce kendisini, Peygamberi’ni tanımasını, Kur'an'ın istediği şekilde bir yaşam sürmesini istemektedir. Bu nedenle kâfirlerin iyiliklerinin Allah katında bir değeri olmaması, kâfirlerin Allah'ı ve Kitabı’nı inkâr ettikleri müddetçe kendilerinin mü’minler tarafından hiçbir zaman sevilmeyeceğini gösterecektir.
İnsanların haddi aştıkları için, mü’minlerin onları uyarmaktan vazgeçmeyecekleri belirtilmektedir.472 Toplum ne kadar kötü olursa olsun, Allah'a kul olmamakta ne kadar ısrar ederlerse etsinler, toplumda ne kadar haksızlık yaparlarsa yapsınlar mü’minlerin bu haddi aşan insanları uyarmaları Kur'an'a göre devam etmek zorundadır. Bu bakımdan mü’minlerin toplumun kokuşmuşluğuna bakarak o toplumu terk etmeleri mümkün olamayacaktır. (Ancak o toplumda mü’minlerin kâfirlerin baskıları nedeniyle yaşayamayacak bir duruma geldiklerinde, Hz. Muhammed ve ashabının hicret etmesi gibi, o toplumu terek etmesi dışında). Mü’minlerin toplumu düzeltme görevi olması ve uyarmaktan vazgeçmemeleri nedeniyle toplumsal bir çatışmanın çıkması her zaman olası olmaktadır.
Mü’minlere yeryüzünde iktidar verildiği zaman namaz kılarlar, zekât verirler, iyiliği emreder ve kötülükten nehyederler.456 Bu bakımdan çatışmanın sürekli olmasının tek amacının Allah'ın dininin yaşanılması isteği olduğunu görmekteyiz. Mü’minlerin çatışmalarının nedeni sadece budur. Onlar dünyalık menfaatler, geçici çıkarlar için kimseyle çatışmaya girmezler. Onların zafer elde etmek için çatışmalarının yegâne sebebi Allah'ın rızasını kazanmak ve O’nun dinini yaşamak ve yaşatmaktır.457 Mü’minlerin çatışmalarının değerden -imandan- yoksun bir şekilde sürdürülmesi kazanç esasına göre oluşturulacağından dolayı, bu yapılanmaların ve çatışmaların bir yararının ve sürekliliklerinin olamayacaktır.
Mü’minler Allah'ın kendileri için belirlemiş olduğu hayatı davranış olarak yaşamlarında göstermektedirler. İnanç tek başına bir anlam ifade etmemekte, inanılanların yaşamda karşılıklarının olması gerekmektedir.425 Bundan dolayı Allah mü’minlerin hayatta nasıl davranmaları gerektiğini açıklamaktadır. Mü’minler için Allah yetmektedir, en
44 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.