O an daha sonra Necip Fazıl’ın “Öz vatanında garipsin, öz vatanında parya!” dizesini hatırlatacak durumların yaşanacağından bihaber olmak.. Türkiye’de yaşamak, özgürce kimliğini, dilini, ibadetini saklamadan, ezanı duyarak, Türkçeyi konuşarak.. Nereye gideceğimizi bilmeden yol almak en can yakıcı durumdu. Dostoyevski’nin de dediği gibi: “Belirsizlik, en kötü ihtimalden daha acı vericidir”.. İsviçre, kantonlara ayrılıp yakın olduğu 3 ülkenin dilini konuşuyordu: Fransızca, Almanca, İtalyanca. Buna rağmen kendi dilleri yoktu.. Hissetmeye çalıştı Nilay 1300 yıl öncesini, ellerini Orhun Vadisinden getirtilmiş 2 anıtın üzerinde gezdirirken.. Demek o derece büyük bir korku salmış ki Türkler, Çinler bu kadar uzun ve yüksek duvarlar yapmış, hem de Uzaydan görünecek kadar.. 3 Ağustos, yoksa tarih tekerrür mü ediyordu? Yeni bir göç hikayesi mi başlıyordu? Hoş geldin, minik seyyah Göçmen Kızı!...
O an daha sonra Necip Fazıl’ın “Öz vatanında garipsin, öz vatanında parya!” dizesini hatırlatacak durumların yaşanacağından bihaber olmak.. Türkiye’de yaşamak, özgürce kimliğini, dilini, ibadetini saklamadan, ezanı duyarak, Türkçeyi konuşarak.. Nereye gideceğimizi bilmeden yol almak en can yakıcı durumdu. Dostoyevski’nin de dediği gibi: “Belirsizlik, en kötü ihtimalden daha acı vericidir”.. İsviçre, kantonlara ayrılıp yakın olduğu 3 ülkenin dilini konuşuyordu: Fransızca, Almanca, İtalyanca. Buna rağmen kendi dilleri yoktu.. Hissetmeye çalıştı Nilay 1300 yıl öncesini, ellerini Orhun Vadisinden getirtilmiş 2 anıtın üzerinde gezdirirken.. Demek o derece büyük bir korku salmış ki Türkler, Çinler bu kadar uzun ve yüksek duvarlar yapmış, hem de Uzaydan görünecek kadar.. 3 Ağustos, yoksa tarih tekerrür mü ediyordu? Yeni bir göç hikayesi mi başlıyordu? Hoş geldin, minik seyyah Göçmen Kızı!...
Göçmen Kızı, Nuray Çalışkan
Sayfa 201
- Merak etme canım kızım, çok daha iyisini, çok daha güzelini alırız sana. Şimdilik satmak zorunda kaldık, diyerek kızının kumral dalgalı saçlarını okşuyordu. O da istemiyordu elbette bütün bu yaşanılanları.
Ancak Türkiye’ye zor şartlarda gelip çektikleri geçim sıkıntısı yüzünden tekrar Bulgaristan’a dönen Türklere inat dayanmalıydı bu zor duruma. Direnmeliydi. Dönmemeliydi. Sabretmeliydi. Kızı gözyaşları ile ağlıyordu belki. Ama onun içi kan ağlıyordu. Yine de bir yolunu bulmalı ve devam etmeliydi. Ailecek bu zorluğun da üstesinden gelecek, özgürlüklerin kısıtlandığı o zalim yönetime boyun eğmeyecek ve asla geri dönmeyeceklerdi. Bunun için ne gerekiyorsa yapacaktı Halide Hanım. Hatta bu yüzden değil miydi ki kolundaki anne yadigârı saati satması? Üç kuruşa gitmişti güzelim parça? Neden? Birkaç ekmek ve yoğurt alabilmek, güçlü durabilmek için. Evet, zordu. Ama çok daha zorlarını görmüştü. Yaşadığı psikolojik baskı ve gönül yükünün yanında bu hiçbir şeydi. Çünkü biliyordu ki sıkıntılar geçiciydi, para kazanılırdı. Zor ve önemli olan hürriyetti!
#nurayçalışkan #göçmenkızı #okuyorum #kitapalıntısı s.58
Uzun, düz bir yoldu takip ettikleri. Sarı sarı günebakan tarlaları, ekinler, toprağı kavuran güneş, sıcaktan ısınmış mis gibi ot kokusu, ağustos böceğinin melodisi... Hepsi öyle güzel görünüyor, öyle huzur veriyordu ki aileye...