Şayet bir insanın yaşamı gezegenimizin tarihiyle kıyaslandığında çok kısaysa, dedikleri gibi göz açıp kapayıncaya kadar geçiyorsa, o zaman muhteşem olmak, doğduğun günden öldüğün güne kadar bile olsa, yalnızca bir an için muhteşem olmak demek. Tıpkı şu an gibi; güneş karaağaçların ardında alçaktan geliyor ve gün batıyor mu, doğuyor mu emin olamıyorum. Kızaran dünya gözüme aynı görünüyor ve batıyla doğuyu birbi rine karıştırıyorum. Bu sabah renklerde geçip gitmekte olan bir şeyin eprimiş tonu var. Trev ile alet edevat kulübesinin çatısında oturup güneşin batışını seyrettiğimiz akşamı düşünü yorum. Beni bu olayın yarattığı etki değil -kısacık birkaç da kika içinde biz de dahil olmak üzere her şeyin görünümünü nasıl da değiştiriyor-, nasıl olup da bunu görebildiğim şaşırtmıştı. Çünkü günbatımı, hayatta kalma mücadelesi gibi, sadece yok olmanın eşiğinde var olur. Muhteşem olmak için önce görülmen gerekir, ama görülmek de avlanmayı mümkün kılar.
Sanki karşında tek gördüğün şey bir uçurum ve birden önünde pırıl pırıl bir köprü beliriyor ve sen koşabildiğin kadar hızlı koşarak onu geçerken biliyorsun ki öteki tarafta er ya da geç başka bir uçurum daha olacak. Ya mutsuzluğum aslında en acımasız öğretmenimse? Ve ders de hep şuysa: Bizonlar gibi olmana gerek yok. Durabilirsin.
Güzelliğin tarih boyunca hep kopyalanmayı talep ettiğini okumuştum. İster bir vazo olsun, ister bir tablo, ister bir ayin kadehi, ister bir şiir, bize estetik haz veren şeylerden daha çok yapıyoruz. Onu muhafaza etmek için, uzam ve zamana yaymak için yeniden üretiyoruz. Haz veren bir şeye -bir freske, şeftali kırmızısı sıradağlara, bir oğlana, oğlanın çenesindeki bene- bakmak zaten başlı başına bir tekrar etme, kopyalama eylemi; görüntünün ömrünü gözde uzatmak, ondan bir sürü yapmak, onu kalıcılaştırmak. Aynaya bakarken, kendimi var olmayabileceğim bir geleceğe kopyalayıp naklediyorum.Ve evet, yıllar önce Gramoz' dan istediğim şeyin pizza çöreği değil, kopyalanıp çoğaltılmak olduğu doğru. Çünkü ikramı beni cömertliğe layık, dolayısıyla görülmüş bir şey olarak genişletmişti. Sürmesini, geri dönmeyi istediğim şey tam da bu daha fazla olma haliydi işte.