1964 yılında İzmir’de doğdu, 1985’te Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi.1997 yılında Birleşmiş Milletler Bölgesel Habitat için İzmir demiryolları ile ilgili bir etüt hazırladı. Levent Cantek’in derlediği Çizgili Hayat Kılavuzu’nda (İletişim, 2002) iki incelemesi yer aldı. 2002-2007 yılları arasında Lal Kitap’tan çıkan Zagor ve Martin Mystere dergilerinde editörlük ve yayın danışmanlığı yaptı. Yine 2004-2007 arasında Levent Cantek’in önderliğinde çıkan yarı akademik Serüven Çizgi Roman Araştırmaları dergisinde yazarlık yaptı, yayın kurulunda bulundu. Dergiye ek olarak çıkan iki kitapçıkta Türkiye’de yayımlanmış Zagor maceralarının envanterini hazırladı. 2012 yılında İletişim Yayınları’ndan çıkan, Kemal Varol’un derlediği Memleket Garları ve Tanıl Bora’nın derlediği Tren Bir Hayattır adlı eserlere yazılarıyla katkı sağladı. Aynı yıl bir grup gönüllünün çıkardığı İstanbul Seyahat Planlama İSAP dergilerine ulaşımla ilgili yazılar yazmaya başladı. 2013 yılında yine İletişim Yayınları’ndan çıkan, deniz ve denizcilikle ilgili İskeleye Yanaşan adlı kitabı Murat Koraltürk ile birlikte derledi. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde akademik uzman olarak çalışıyor. Açık kaynak kodlu yazılımlar ve Unix tabanlı işletim sistemleri hakkında da makaleleri, ders notları bulunmaktadır. Arada sırada Agos ve Evrensel gazetelerinde popüler kültür ve sporla ilgili yazılar yazıyor.
90'lı yıllarda özel kanalların artması ve memleketteki futbol endüstrisinin hep üç İstanbul takımına çalışması artık yerel çekişmelerin anlamsızlığını gözler önüne serecektir.
Demiryollarında makinist olarak çalışan Mümtaz’ın romanı... yazarı da romanını da daha önce duymamıştım,kapağına bakarak aldığım bir kitap oldu.Küçük yaşlarda demiryollarına işe girmiş,eğitim almış ve makinist olmuş Mümtaz işine aşkla bağlı,emeklisine günler kala bile çocukluğunda bisikleti olmayanların “bir tur bineyim mi”şevkiyle dolu olan artık
Bir insan çıldırdığını nasıl anlar, çıldırmak çağın gereklerinden mi yoksa sonuçlarından mıdır? Peki insan gerçekten de, bu hayatta çıldırmadan devam edebilir mi? Belki de yaşadığımız çağ, hayat, insanlar en çok da biz sebep oluyoruzdur buna. Kim bilir (!)
Oluşmaya başlayan bu nevrozun farkında olmadan hayatına tutunmaya çalışan Ahmet’i görüyoruz bugün satırlarımızda. Kendisi Anadolu’nun birçok köşesinde makinistlik yapan kaderinin son noktası olduğuna inandığı İzmir’de yaşamaya devam etmektedir. Raylara, kömürün karasına, dumana, en çok da trenlere sevdalıdır. O adım adım İzmir’i gezerken; raylar üzerinde kara tren ile dumanlar yaya yaya ilerlerken birkaç sene önceki seyahatim, tren gezilerim aklıma gelmedi desem yalan olur, okurken şahane bir nostalji yaşadım.
Bir çeşit hafıza kaybıyla (amnesia) başlayıp devamında; unutkanlık (dementia), takıntı (obsession) ve paranoyaklaşmanın (paranoia) sınırlarında gezinerek hiç farkında olmadan kendini şizofrenin kollarında buluverir kahramanımız. Her bölümün bir hastalığı temsil ettiği kitapta Ahmet’in takıntılarını, yaşamındaki olumsuzlukları ve tutunduğu tek dalın da kendisini uçurumlara sürüklediğinden bihaberdir. Hep kaydeden, haksızlıklarla mücadele eden, sevgi görmek isterken yüz üstü bırakılan, süslü cümlelerin, alengirli hayatların, sonu gelmez dedikoduların, İzmir-Aydın seferlerinin, Basmane garından başlayan o güzel yolculukların kitabı. Çaresizliğin ve kayıpların öyküsü Ahmet.
Alsancak'ın Sakini Altay, İletişim Yayınlarının futbol kültürü serisinin bir kitabı.
Sunuştan anladığımız kadarıyla uzun bir hazırlanma süreci yaşamış. Maalesef o süreçte Altay, Süper Lig'e çıkmak yerine bir alt kümeye daha gerilemiş durumda lakin bazı takımlar hangi ligde bulunursa bulunsun her zaman karizmatik takımlardır.
Kitap bir yazarın elinde çıkmış durumda. Derleme olsaydı farklı bakış açıları olabilirdi ama tek yazarlı kitaplarda biraz da yazarın takımını okursunuz. Orhan Berent, yıllar süren titiz bir çalışma yapmış. Bu serinin kitapları genelde antoloji gibidir ama herkes kulüp tarihi olduğunu zanneder. Bu sefer karşımızda yıl yıl ilerleyen Altay kulüp tarihi var.
Altay'ın isminin nereden geldiğini, Göztepe ve Altınordu'nun Altay'dan ayrılanlar tarafından kurulduğunu öğreniyoruz -ki zaten biliyorduk belki de. Büyük Altay lakabı, 70'li yılların istikrar sebepleri ile 80'lerin ortalarında başlayan gerileme. İzmir'in kaderiyle Altay'ınki arasındaki kesişme. Altay taraftar profili ve tabii İzmir'in diğer kulüpleri de bu çalışmada kendilerine yer ediniyor.
Küçük bir eleştiri, günceller yerine arşivlik fotolar kullanılsa daha iyi olurdu.
Seriye ilgi duyanlar ve Altaysevenler için ideal bir kitap.