“Yaşamın, çatışma olacak - kendinle ve bütün
ötekilerle çatışmalar yaşaman…
Yaşam, kendiyle çatışmadır - çarpışma, savaşma: ki,
sonunda da, tabii, kaybetmektir - savaşı da,
kendini de…”
Günler gelir günler geçer ve hayat her zaman tercihlerimiz üzerine kurulur. Kader midir yoksa kehanet mi bilinmez varacağımız yere gidecek yolların mis gibi çiçek kokularıyla mı yoksa yürümekte zorlandığımız çakıllı taşlarla mı kaplı olduğunu biz seçiyoruz. Bütün bunları bazen bilinçli bazen ise tesadüflerin o tatlı belirsiz heyecanı ile etrafımız
“İnsanlar, doğdukları yere günün birinde döneceklerini düşünürlermiş hep. Hiç dile getirmeseler de, hatta böyle bir duygu taşıdıklarının farkında olmasalar da, zamanı gelip o iklimlere doğru yola koyulduklarında, bunu önceden bildiklerini sezerlermiş. Belki bu, insanın doğduğu yerle görünmez bağıdır, başka bir çekim, gizli bir özlemdir.”
“İnsanlar doğar, büyür, evlenir, çocuk yapar, büyütür, sonra da ölürlerdi. Hayat, üzerinde yürünmesi zorunlu, sıradan bir yoldu. Şanslı ya da şanssız olmak, güzel ya da çirkin olmak, zeki ya da aptal olmak küçük ayrıntılardı.”
“Ben unutmaya yatkınımdır. Çok akıllıca olduğunu iddia etmiyorum. Ama hatırlatmak yoruyor beni. Oysa unutursanız, bunu başarabilirseniz, dingin zamanlar ve temiz bir bellek sizin demektir. Böylece gelecekte sizi bekleyen pek çok sevimsiz duygudan da kurtulmuş olursunuz. Çünkü nasılsa aynı hataları yineleyeceksinizdir, hiç değilse o zaman, kendinizi fazla suçlamaz, çok kötü hissetmezsiniz. Bir önceki çoktan silinmiştir.”
“Cam kenarında oturmuş dışarı bakarken size dünyayı vaat eden pencerelerin sokağa çıktığınızda, hele ki böyle ışıkların söndüğü gecenin ilerlemiş saatlerindeyseniz, duvarlara hapsedilmiş çaresiz deliklerden başka bir şey olmadıklarını anlarsınız. Kandırılmışsınızdır. Hep olduğu gibi…”