Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ronald L. Numbers

Ronald L. NumbersGalileo Hapiste yazarı
Yazar
7.0/10
2 Kişi
16
Okunma
1
Beğeni
606
Görüntülenme

Ronald L. Numbers Gönderileri

Ronald L. Numbers kitaplarını, Ronald L. Numbers sözleri ve alıntılarını, Ronald L. Numbers yazarlarını, Ronald L. Numbers yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Einstein'ın kendisini niçin dindar addettiğini artık daha iyi anlayabiliriz. Aslında Einstein ateizmden hoşlanmıyor, bilim insanlarının doğal olarak ateist olduğu fikri tüylerini diken diken ediyordu. 8 Kendisine ateist bir kitap gönderildiğinde içindeki argümanların sadece kişisel bir Tanrı'ya uygulanmasından rahatsız oluyordu. Ancak Einsten ın dindarlığının ortodoks dinden çok farklı olduğunu da unutmamak gerekir. O kişisel bir Tanrı'yı reddetmenin yanında Batı teizminin ölümden sonra hayat ve özgür insan iradesi gibi temellerini de reddediyordu. Ayrıca organize dine ve onun kurumlarına fena hâlde düşmandı. Bir defasında ilkel insanın fantezilerinin organize dine dönüştükten sonra "sınırsız acılar” getirdiğini yazmıştı. Dini kurumların esas olarak olumsuz etki yaptığını ve ancak “geleneksel eğitim mekanizması” ile çocukların beynini yıkayarak varlığını sürdürdüğünü düşünüyordu. ”
Sayfa 257Kitabı okudu
Açıkçası Newton'ın Tanrı'sı Aydınlanma'da bulunmayan bir saatçi değildi. Aksine, istediği gibi bir dünya yapmakta özgürdü. Daha sonra değiştirmek isterse var olan her şeyi yöneten kadir-i mutlak ve ilahi yönetici olarak onu da yapabilirdi -biz ölümlüler kim oluyoruz da onun öngörüsünü sorguluyoruz? Saatçi Tanrı fikri sık sık “Newtoncılık”la özdeşleştirilse de Newton bu anlamda bir Newtoncı değildi. Peki nasıl olmuştu da aslında olmadığı bir Aydınlanmacı olarak görülmüştü? Bunun nedeni, kısmen, sağlığında teoloji ve simyayla ilgili yazılarını bir sır gibi saklaması, kısmen de araştırmacıların yirminci yüzyılın ikinci yarısına kadar bu yazılara gereken ciddiyeti göstermemesiydi. Ayrıca on sekizinci yüzyılın Fransız felefecileri Hristiyanlığın yerine yerleştirmek istedikleri seküler aklı yüceltmek adına kendi Newton anlayışlarını yaratmışlardı, zira aktif bir Tanrı onların resmine uymuyordu. Aynı zamanda gökyüzündeki ve yeryüzündeki hareketleri Newvon fiziğinin kuvvet, eylemsizlik ve sabit “yasalar”, ile açıklamak için ilahi bir varlığa başvurmak gerekmiyordu; bu iş için sadece yasalar yeterliydi, tabii esas soruların bir kenara bırakılması kaydıyla.
Reklam
Newton'ın Prizcipia'nın yayımlandığı yıllardaki düşüncesine, doğa felsefesinin dünyadaki ve gökyüzündeki olguları araştırmak suretiyle kanıtlayabileceğine inanılan Tanrı'nın egemenliğinin önemine duyulan baskın bir inanç yön vermekteydi. Aslında onun Tanrı'sının belirleyici özelliği egemenlikti: Genel Şerh'te “Ne kadar mükemmel olursa olsun, egemenliği olmayan bir varlık Rab Tanrı değildir.” diye yazmıştı.? Sonuç olarak Newton dünyanın kendi kendine işleyen bir saat olduğu fikrini tamamen reddediyordu. Saatleri açık bir şekilde gündeme getiren isim - Newton değil- onun, evrenin durmasını önlemek için Tanrı'nın periyodik olarak gezegenlerin hareketlerini düzenleme ihtiyacı duyabileceği şeklindeki inancını sorgulayan Alman felsefeci Gottfried Leibniz (1646-1716) idi.
Sayfa 165Kitabı okudu
Birçoğu görmezden gelinen veya son zamanlara kadar tam olarak anlaşılamayan yazıları üzerinden bakıldığında Newton bütün dünya görüşü, doğa ve onun işleyişiyle ilgili anlayışı Tanrı ve İncil hakkındaki fikirleriyle şekillenen, son derece dindar ve ciddi bir teoloji öğrencisi olarak görünür. Newton 30 yaşından itibaren geniş çaplı ve ayrıntılı bir teoloji ve Kilise tarihi araştırmasına girişmiş, özellikle de Teslis öğretisi üzerinde yoğunlaşmıştı. Bütün önemli erken dönem kilise babalarının yazılarını okuyup İncil metinlerini inceledikten sonra, Oğul'un Baba'ya tabi olduğunu anlatan bu metinlerin gerçek olduğu sonucuna varmış, (1 Yuhanna 5:7 ve 1 Timoteyus 3.16) Teslis'i desteklemek için kullanılan diğer metinleri İncil'e sonradan eklenen “bozulmalar” olarak niteleyerek kenara atmıştı. Çok geçmeden Mesih'in Tanrı'nın oğlu olduğu ve yaratıİıştan once de var olduğu ama Baba Tanrı gibi ebedi ve onunla eşit olmadığı sonucuna varmıştı.
Sayfa 161Kitabı okudu
Özetle Descartes'ın zihin, beden ve bunların arasındaki ilişkiye dair görüşleri zekice, gelişmiş ve karmaşıktır. Çalışmasıyla ilgili yetkin değerlendirmeler diye sunulan basit karikatürlerle pek fazla bir benzerlik göstermemektedir. Descartes, psikolojisinde duygulara merkezi bir yer vermekte ve insanın bedenselleşmiş doğasını çok ciddiye almaktaydı. Descartes'ın zihin-beden bileşiminin gerçek bir öz oluşturduğu iddiasından dolayı bazı yorumcular artık düalist olarak nitelenemeyeceğini söyleme noktasına kadar varmışlardır.
Descartes belki de en fazla iftiraya uğramış ve en yanlış anlaşılmış filozoftur. Descartes ile ilgili en yaygın yanlış düşünceler şunlardır: - Descartes öncelikle bilimsel konulara fazla ilgi duymayan bir metafizikçiydi. - Descartes bilime ilgi duymuş olsa bile en fazla deneyi ve ampirik kanıtı yok sayan bir “koltuk âlimi” idi. - Descartes gizli bir ateisti veya en iyimser ihtimalle bir deistti ve dinle ilgili sözleri dinsizliğini perdelemekten ibaretti. - Descartes duyguların rolünü yok sayan bir akılcıydı. - Descartes zihin ve bedeni birbirinden radikal biçimde ayıran ilk isimdi, hatalı ve bilim dışı düalizmi o günden beri Batı düşüncesinde kötü bir etki yapmıştır. Bu yanlış kanıların sonuncusu belki de en yaygın olanıydı, dolayısıyla şimdilik diğerlerini bir kenara bırakmakta yarar var.
Reklam
(...)Doğanın sırları Tanrı'nın sırlarıdır. Doğru bir gözlem yaptığımız ve doğru şekilde anladığımız takdirde, doğal dunyayı öğrenerek onun Yaratıcı'sını da daha iyi anlarız. Bu sadece Katoliklere özgü bir tavır değildi, doğa felsefesi Öğreten ve çalışan birçok rahiple öteki dinler de bu bağlantı üstünde duruyordu. Örneğin Cizvit bilge Athanasius Kircher (1602-1680) manyetizma araştırmalarını sadece görünmeyen fiziksel bir doğa gücü öğretisi olarak değil, aynı zamanda bütün evreni bir arada tutan ve inananları dosdoğru kendine çeken ilahi Tanrı sevgisinin güçlü bir sembolü olarak görüyordu. Aslında bugün Cizvitlerin çalışmaları bilimsel keşifler arasında yeterince anılmıyorsa bunun nedeni kısmen bilimin Cizvitlerin kapsamlı ve sembolik bütüncülüğünü izlemek yerine lafızcılık ve teşrih (açımlama) yolundan gitmesidir. Son olarak, bilim tarihçileri bugün Bilimsel Devrim denilen dönemdeki etkileyici gelişmelerin büyük ölçüde Yüksek Orta Çağ'ın yani Protestanlığın çıkışından önceki dönemin olumlu katkılarına ve o çağdan beri var olagelen kurumlarına dayandığını kabul etmektedir. 14
Sayfa 147Kitabı okudu
Başlangıçtaki mitin* aksine, Bilimsel Devrim'deki önemli isimlerin bizzat Katolik olduğuna işaret etmek bile yeterlidir. Bilimsel Devrim'in ilk büyük adımını atan Nicolaus Kopernik (1473-1543) sadece bir Katolik değildi, aynı zamanda bir katedralde de rahipti (idari işlerde görevliydi). Aynı zamanda astronomi çalışmalarından dolayı zulüm gördüğü iddiasını çürüten bir husus da çalışmalarında en büyük ilgi ve desteği Katolik hiyerarşisi içinden ve özellikle de Papalık Sarayı'ndan görmesiydi (bkz. Mit 6). Kitabı Papa III, Paulus'a yapılan ve eserine destek olup tamamlanarak yayımlanması için teşvik eden Kilise yetkililerinin isimlerinin sayıldığı bir ithafla başlar. Galileo şişirilip mite dönüştürülen Kilise yetkilileriyle karşı karşıya gelme olayına rağmen Katolik kalmış olup inancının samimiyetinden kuşku duymak için bir neden yoktur.
* " Katoliklerin Bilimsel Devrime Hiçbir Katkısı Olmadı" MitiKitabı okudu
79 öğeden 51 ile 60 arasındakiler gösteriliyor.