Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sadık Kılıç

Sadık KılıçYabancılaşma yazarı
Yazar
Derleyen
Çevirmen
8.8/10
7 Kişi
34
Okunma
9
Beğeni
3.089
Görüntülenme

Sadık Kılıç Gönderileri

Sadık Kılıç kitaplarını, Sadık Kılıç sözleri ve alıntılarını, Sadık Kılıç yazarlarını, Sadık Kılıç yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İnsanın zahiri sûretinin harikulade bir kıvam üzerine yaratılmış olmasının kişinin ne kendisini ne başkasını ne de yeryüzünü ıslah etmesinde hiçbir etkisi yoktur.
Reklam
...tek gerçeklik ayakta ve dimdik; vahiy gerçeği ve nebevi yol..
Miller çekiliyor gözlere, zihinlere. Özgür ruhlu ve hülyalı insanlar evrende tayy-i mekan ve zaman cümbüşünde iken bir zamanlar, şimdilerde makro alemin periferinde gezinen, tarassutta bulunan bilim kölesi insan kendi deruni ve mikro aleminde mahpus, çıkmazda..
Güzel Allah'ın nihai beyanı; kıyamete değin son vahyi olan İslam da, bu ebedi hakikatten beslenerek, en olumsuz tutum ve davranışlarda bile daima güzel olan davranışı, yolu ve yöntemi emir buyurmuş; güzelliğin tecellisini (aletheia) hayatın her alanında ayakta tutmayı bir varoluş paradigması yapmıştır. Biz bu hâli, karşıtların ahenkli birlikteliği, ilahi güzellik potasında bir imtizacı olarak adlandırabiliriz. Mesela, özünde güzel olan sabır eylemini, yüceltici yönüne bir işaret olarak, güzellikle (Yusuf, 18, 83; Meâric, 5) nitelemiştir (sabr-ı cemil). Kötü bir muameleye karşı bile, müsamahanın en güzel olanını (Hicr, 85) buyurmuştur (es-safha'l-cemil). Meşru bir gerekçeyle bile olsa, boşamanın da, en güzel tarzda (Ahzâb, 28, 49) olmasını tavsiye etmiştir (serâhan cemila).
Sayfa 125Kitabı okudu
Her şeyden önce, güzel olan ve güzelliği seven Allah, var ettiği her şeyi güzellik ve ihsan halesiyle kuşatmıştır (Neml, 88). İtkan, hasene ve ihsan terimlerinin ahlaki varoluşsal ışık kaynakları gibi durduğu bu noktada Allah, en güzel davranışı sergileyen kimseleri ödüllendirir, emeklerini ve beklentilerini boşa çıkarmaz. (Kehf, 30) Yüce Allah, yaratılışlar âleminde güzelliğin tahtına insanı oturtmuş; onu, özel ihtimam ve özenle yarattıktan başka biçim, iç ve öz, duruş ve yetiler bakımından da en güzel kıvamda var etmiş (ahsen-i takvim, Tin, 4); sima ve çehresini çok güzel nakşetmiş (ahsene, Gafir, 64; Tegâbün, 3); böylece hem tenini hem iç âlemini son derece mükemmel bir şekilde tasarlamış; sonuçta da kulundan ancak güzel olan davranışlarda bulunmasını istemiştir, Güzel davrananları sevdiğini belirterek, “güzel davranınız!” demiştir (Bakara, 195); iman, tefekkür ve ahlakın zirvelerine ulaşan kullarına en güzel ödülü/cenneti (hüsnâ), hatta nihai amaç olan Cemalullah'ı müşahede etmeyi vaad etmiş (Yunus, 26); zirvesine Hz. İbrahim ile Hz. Muhammed'i yerleştirdiği güzel örneklik (üsve) ufkunda (Ahzab, 21), sınırlı güzelliklerle muttasıf olanlara sonsuz ödüller (En'am, 160) vaad ederken; Ahiret yurdunda en güzel mertebenin, kötülüğe, güzel bir davranışla (hasene) mukabele edeceklere özgü olacağını (Rad, 20) beyan etmiş; hata, günah, gönül incitme, vb. olumsuz davranışların restorasyonunun güzel davranışlar (hasenat) ile olduğunu (Hûd, 114) vurgulu bir üslupla dile getirmiştir.
Sayfa 124Kitabı okudu
Reklam
Varlığın somut gerçeklik ve duyusal bir hakikat ufkuyla sınırlanışı; bunun, evreni ve varlık akışını bize küstürmesi yanında diğer yandan biz insanı ve onun dünyasını da gerekçesiz ve gayesiz bir zıpzıp olgusu hâline getirişi. Güneşin ışıkları artık beni ısıtmıyor; ayın mehtabında artık beni aşan duygu ve hayallere sevk eden derin ve aşkın mecazlar görülmüyor. Çiçekler, tomurcuklar, yuvasından uçan küçük kuşlar, tırtıldan harikulade bir metamorfozla muhteşem bir form kazanan kelebek, vd. hiçbir şey artık, bende içkin ötesi ve manevi bir yansıma titreşimleri meydana getirmiyor. Beni, zerre kadar yerimden oynatmıyor, heyecanlara, arayışlara, hatta büyük çılgınlıklara bile sevk etmiyor." Zira dış ile iç, fenomen ile numen, ten ile ruh; bilgi ile marifet ve hikmet arasındaki büyük irtibat, büyük denklik ve uyum (adöguatio) yitirildi. En hüzünlü olanıysa, bunun yitirilmiş olduğuna dair herhangi bir fikrin ve kaygının olmayışı, anormal durumun normal bir durum olarak içselleştirilmiş olması.
Sayfa 110Kitabı okudu
Yapılan hukuki değerlendirme ve verilen hükümlerin, ilgili çağın toplumsal, ticari, fikri, iktisadi vb. değer yargılarıyla çok yakından ilgili olduğu konusunda yine Ebu Hanıfe örneği dikkat çekmektedir. Onun kanaatine göre, sözgelimi, bir kimse bir elbıse gasp etse, sonra da onu siyah renge boyasa, bu o elbisenin değerini düşürür. Çünkü onun zamanında Emeviler siyah kıyafet giymiyorlardı. Toplum da onların bu âdet ve beğeni biçimini benimsemişti. Daha sonra ise Abbasiler yönetime geçip de siyah rengi sembol olarak benimseyerek siyaha boyalı giysi ve kıyafetleri tercih etmeye başlayınca, örf de değişmiş; İmam Muhammed ve Ebu Yusuf da, toplumsal beğenideki bu değişim sebebiyle, gasp edilen elbisenin siyaha boyanmasının onun kıymetini arttıracağı görüşünü benimsemişlerdir.”
Kim, zâhir yorumu itibara almadan, Kur’ân’ın sırlarını anladığını iddia ederse, o kişi [de], kapıdan geçmeden evin içine ulaşmış olduğunu iddia eden kimse gibidir!.. (…) Kuşkusuz tefsirin zâhir boyutu, anlamanın olabilmesi için zorunlu olan dil konumundadır!..” (Gazali) Kısaca, te’vil sürecinde, lafza giydirilen diğer mana, mutlaka lafzın kendi bünyesinde açık ya da örtük, gizil olarak yer almalıdır.
Daha aydınlatıcı olanı ise Gazali’nin, Kur’ân’ın anlam dünyasının genişliği hakkında yaptığı şu açıklamadır: “Kur’ân’ın manalarını anlama konusu, geniş bir saha ve uçsuz bucaksız engin bir alandır. Kuşkusuz, zâhirin tefsiriyle ilgili olarak nakledilmiş birikimler ise, idrâk yetisinin ulaşacağı nihâi nokta değildir.” 19 Gazali’nin, çerçevelenip ufuklara asılmaya değer şu cümlesi ise daha manidardır; “Kur’ân’dan anladığımız mana, nakledilen bir çeviriden başka bir şey değilse, bu, bir ‘anlama (fehm)’ sayılmaz!” 20.
Reklam
Ömer Nasuhi Bilmen’in (1883-1971) tanımı ise bütün tanımları ihata ederken, “tefsîrin erişmesi gereken dinamik ve eylemsel boyuta da” kısmen dikkat çekmektedir. Ona göre tefsir; “Kur’ân-ı Azîm’deki kelimelerin manalarını, ayetlerin mazmûnlarını, hükümlerini, kıssalarını, muhkem ve müteşâbih olanlarını, nâsih ve mensûh olanlarını ve nüzûllerindeki sebepleri, kendilerine açıkça delâlet eden lafızlar ve ta’birler ile izah etmektir.” 12
Kur'an'ı tekellüm eden Allah'ın bir sınırı olmadığı gibi, kelamının anlaşılmasının da bir sınırı yoktur!”26 Bir kimsede ilim, anlayış, takva ve enikonu düşünme yetisi (tedebbür) yoksa o kimse Kur'an'dan hiçbir lezzet alamaz. Öyleyse, bir kimsenin, sadece dildeki lafızların manasını bilmek demek olan zahir tefsiri bilmesi, manaların hakikatlerini anlamasında yeterli değildir! ” 27
(...)Bu bakış açısından diyebiliriz ki, Kur'an metninde, kaynağın gücü, sahih intikal, beka ve muhafaza edilme; diğer yandan da konulardaki kuşatıcılık, söz unsurlarındaki vüsat ve açık uçlu oluş vb. bakımlarından ona itibar kaybettirecek en ufak bir zafiyet söz konusu değildir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, metne/Kur'an'a, uygun ve isabetli bir yöntem ve onu bize açabilecek noktalardan yaklaşabilmek; belli bir zaman aralığında tüm zaman boyutları için dile gelmiş bir söz karşısında bulunduğumuz gerçeğini hiç aklımızdan çıkarmamaktır. Nebevi bir sözde ifade edildiği biçimiyle, “Kur'an'a yumuşaklıkla yaklaşmak; onu, kesinlikle işaret ve tazammun etmediği manalara zorlamamak, kısaca ona tahakkümde bulunmaya cüret etmemek!” gerekir.
96 syf.
·
Puan vermedi
·
20 günde okudu
Şu anda Sadık Kılıç hocanın Mitoloji Kitabı Mukaddes ve Kuran-ı Kerim adlı kitabını okuyorum Ama bu kitabı 1000 Kitap da maalesef bulamadım Ki bence olması güzel olurdu Bu kitap bana Ademin Çocuklarını anımsattı Ki ben böyle mevzuları çok seviyorum ve çok ilgi duyuyorum Bir de bu konuda Adem ile Havva Her Yerde kitabı var ki çok severim ve meraklılarına öneririm Ben yaradılış mevzuusu ile çok alâkalıyım Hem Tarih hem İlâhiyat okuyan bir kız olarak... Tarih ve Ilâhiyatın yaradılış anlatımları arasında bağ kurmayı kafa yormayı çok seviyorum... Ve bu konudaki kitapları...
Tabiattaki Metafizik ve Guenon'un Doğu Metafiziği
Tabiattaki Metafizik ve Guenon'un Doğu MetafiziğiSadık Kılıç · Akçağ Basım Yayım Pazarlama · 20003 okunma
"Müminler ancak kardeştirler." âyeti üzerine...
1992 yılında Amerika'ya gittim, New York'a gittim. New York'taki o beyazların giremediği zenci mahallesine girdik. Malcolm X ya da Mâlik El-Şahbaz'ın doğduğu semt, büyüdüğü semt. Orada bir cami var, adını Malcolm X Camii/Mescidi koymuşlar. Oraya beyazlar giremiyor, Amerika'da gerçek bu, sokağında dolaşamaz. Yani şiddet, beyazlara karşı öfke var. Ama biz Türkiye'den geldik, Müslüman'ız, elimizi kolumuzu sallaya sallaya gezdik. Camiye girdik, cum'â namazı kıldık. Caminin bütün cemaati hep zenci, 1.90 - 2 metre boyunda adamlar, başlarında beyaz takkeler... Beyaz-siyah birbirine karıştı. Sanki Bilâl-i Habeşî ile kucaklaştık, sanki onlar bir başka birisiyle kucaklaştılar. Yani orada kardeşlik duygusu fizikî her türlü ayrımcı unsûrun ötesine geçen bir duygu. Gözlerimizin önünde renkler kayboldu, tek bir şeyin ışığı, tek bir şeyin nûru kaldı karşımızda. O da nedir? Kardeşlik, iman kardeşliği. Esâsında bütün insanlar kardeştir; ama bu fıtrî eşitliğin yanına bir de izâfi olan iman ilkesi girmektedir. İkisi yan yana geldi mi çok daha muhteşem oluyor.
Sadık Kılıç
Sadık Kılıç
94 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.