Her şeyden önce, güzel olan ve güzelliği seven Allah, var ettiği her şeyi güzellik ve ihsan halesiyle kuşatmıştır (Neml, 88). İtkan, hasene ve ihsan terimlerinin ahlaki varoluşsal ışık kaynakları gibi durduğu bu noktada Allah, en güzel davranışı sergileyen kimseleri ödüllendirir, emeklerini ve beklentilerini boşa çıkarmaz. (Kehf, 30)
Yüce Allah, yaratılışlar âleminde güzelliğin tahtına insanı oturtmuş; onu, özel ihtimam ve özenle yarattıktan başka biçim, iç ve öz, duruş ve yetiler bakımından da en güzel kıvamda var etmiş (ahsen-i takvim, Tin, 4); sima ve çehresini çok güzel nakşetmiş (ahsene, Gafir, 64; Tegâbün, 3); böylece hem tenini hem iç âlemini son derece mükemmel bir şekilde tasarlamış; sonuçta da kulundan ancak güzel olan davranışlarda bulunmasını istemiştir, Güzel davrananları sevdiğini belirterek, “güzel davranınız!” demiştir (Bakara, 195); iman, tefekkür ve ahlakın zirvelerine ulaşan kullarına en güzel ödülü/cenneti (hüsnâ), hatta nihai amaç olan Cemalullah'ı müşahede etmeyi vaad etmiş (Yunus, 26); zirvesine Hz. İbrahim ile Hz. Muhammed'i yerleştirdiği güzel örneklik (üsve) ufkunda (Ahzab, 21), sınırlı güzelliklerle muttasıf olanlara sonsuz ödüller (En'am, 160) vaad ederken; Ahiret yurdunda en güzel mertebenin, kötülüğe, güzel bir davranışla (hasene) mukabele edeceklere özgü olacağını (Rad, 20) beyan etmiş; hata, günah, gönül incitme, vb. olumsuz davranışların restorasyonunun güzel davranışlar (hasenat) ile olduğunu (Hûd, 114) vurgulu bir üslupla dile getirmiştir.