''Bunca karanlığı kim getirmiş odana ?
Sözlerin sis uyakların kurum içinde.
Gecenin mor katranıyla yoğrulmuş gibi,
Çevrendeki her şey: masa, yastık ve minder...''
Kıramazsın elinle
acıyı. Bir taşla kır.
Yar kabuğu. Gör nice
kara tohum fışkırır.
Yitirme bir tekini,
yüreğine serp. O an
boy verecek içinde
gör ne derin bir orman.
Duvarın bir köşesinden
çocuğun gördüğü
düşler sarkıyor,
öbür köşesinden
annenin gördükleri.
Gizli bir örümcek
her sabah
topluyor tek tek
işi bitmiş düşleri
ve genişletiyor
ağını günden güne.
Arasıra
hafif bir esinti
koparınca ağdan
sari mavi mor
düş ipliğini bir sürü
karışıveriyor
ortalık,
uçuşuyor havada yer yer
birbirine dolanmış
iplikler, ışıltılar,
tüyler, şeritler...
Bunca karanlığı kim getirmiş odana ?
Sözlerin sis uyakların kurum içinde.
Gecenin mor katranıyla yoğrulmuş gibi,
Çevrendeki her şey: masa, yastık ve minder
Ey öldüren soluğunla al dirilt bizi
...
Arıt bizi kirlerinden usun, bilginin,
Kıl kendine ey gizemli nice yurt bizi
Karart, ört bizi.
...
Al yeniden yarat bizi...