ODISSEUS'UN ADASI
Duruyor eski ses:
ölümlü yankımalar duyuyorum,
unutuşu gecenin ortasında
yıldızlı suda.
Göksel ateşten
doğuyor Odisseus'un adası.
Ağaçları ve gökleri sürüklüyor ırmaklar
uğulduyor kıyılar ay ışığında.
Arılar, sevgilim, altın taşıyor bize:
değişim çağının gizini.
YAĞMUR VE DEMİR RENGİ
Ölüm diyordun, sessizlik, yalnızlık;
sevgice, yaşamca. Sözler
akıp giden düşlerimizden.
Ve rüzgar esti her sabah, hafif
ve yağmur ve demir rengi zaman
taşlardan geçti, üstünden
anlaşılmaz, uğursuz vızıltımızın.
Hala uzaklarda gerçek.
Söyle bana çarmıhtaki adam
ya da sen, iri elleri kanayan, sen
ne diyeceğim soranlara?
Şimdi, hemen: inmeden gözlere
bir başka sessizlik, esmeden bir başka
rüzgar, bir başka kin çiçeklenmeden.
GECEYE
Dölyatağından senin
çıkıyorum belleksiz
ve ağlıyorum.
Yürüyor melekler, sessiz
benimle; hiçbir şey soluk almıyor;
taşa dönüşmüş her ses,
sessizliği unutulmuş göklerin.
Senin ilk erkeğin
bilmiyor ama acı çekiyor.
ŞİİRİN DOĞUŞU
Pınar: yeniden doğuyor ışık:
gül rengi yanıyor yapraklar.
Yüzüyorum taşkın ırmaklarda
adalar adalar
aynası gölgelerin ve yıldızların.
Altüst ediyor beni kutsal kucağın
sevinç vermeyen asla
değişen yaşamıma.
Ölüyorum yeniden benim ol diye,
kırılmış da olsan,
gençliğin, tutmasa da
bacakların.