Kalem düştü elimden, sayfam boş kaldı,
Loş ışıkta yazarken birden karanlık sardı.
Gurbet gurbet olalı yollarına ağladı,
Özgürlük yanında koca bir yalnızlık kaldı...
Yalnızım, kimsenin olmadığı kadar. Ne bir dost ne de bir post! İstemiyorum da kimseyi. Düşünüyorum... Ben kendi sesimi duymazken kim duyacaktı ki beni? Kim anlayabilecekti girdiğim o eşsiz çemberi. Kim çözebilecekti düğümlerimi?
Kendime bir ŞANS verdim.
Önce duvarımdaki, sonra kalbimdeki kirli isimleri SİLDİM.
Ardından güzel bir gökyüzü çizdim.
Yağmur sonrası gökkuşağım bile var...
Kendimi avutmak yerine gerçeklerle yaşamayı öğrendim.
Unutmayı değil de hatırladıklarımdan ve bana yapılanlardan ders almaya karar verdim...
Oysa her şey bize şart kılınmıştı. Filistin'de açlıktan ölen çocuklardan bahsetmiyorum.
Suriye'de bitmek bilmeyen çatışmalardan.
Kötülüklerden, tecavüzlerden, intiharlardan bahsetmiyorum.
Bir hadisi dört bin dört yüz kırk dört kere okuduktan sonra istediğim şeyin gerçekleşmesinden !
Haramlardan, günahlardan, mübahlardan...
Günah diye adlandırılan her işi yapıp beş vakit namaz kılanlardan!
Yazar iki farklı karakterin iki farklı hikayesini bir kitapta birleştirmiş. Jiyan ve Delfin. İkisinin de çok derin ve etkileyici hikayeleri var. Acılar, aşklar, travmalar, tezatlar... Güçlü kalemi ile duygulandırmayı da, hüzne boğmayı da, güldürmeyi de iyi başarmış. Yeraltı edebiyatına ve melankolik kitaplara ilgi duyanların bayılacağı, diğer türler ile ilgilenenlerin sıkılmadan okuyacağı yeni bir yazardan yeni bir eser. Farklı ve yeni türde eser arayanlar için tavsiye ederim.