Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Suraiya Faroqhi

Suraiya FaroqhiTürkiye Tarihi 3 yazarı
Yazar
Editör
8.3/10
56 Kişi
305
Okunma
29
Beğeni
2.822
Görüntülenme

Suraiya Faroqhi Sözleri ve Alıntıları

Suraiya Faroqhi sözleri ve alıntılarını, Suraiya Faroqhi kitap alıntılarını, Suraiya Faroqhi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
...ilk kez 18. yüzyılda mezar ve vakıf kitabelerinin Türkçe yazılması yaygınlaştı; oysa daha önceleri bu tür yazıtlarda Arapça ve Farsçanın kullanılması adetti. 19. yüzyılın sonlarında İslam hukuku(Mecelle) Türkçe olarak yazıya geçirildi ve böylece Arapçanın İslam hukuku alanındaki tek dil olması son buldu.Bu çerçeveden bakıldığında, Cumhuriyet döneminde siyaset adamlarının ve edebiyatçıların, yaşamın akla gelebilen her alanında Türkçe kullanılması ve ayrıca, gerektikçe uygun uzmanlık dilleri oluşturulması girişimlerinin eski bir gelenek içinde yer aldığı görülür.
Sayfa 43 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Genellikle bir at 300-1000; ve büyükbaş hayvan 70-150 aralığında bir akçeye satıldığına göre at için 650 akçe, inek ya da boğa için 110 akçelik ihtiyari bir ortalama fiyat düşünülürse hayvan ticaretinin değeri yaklaşık 1.300.000 akçe tutarında olmalıdır.
Sayfa 167 - DOĞUBATIKitabı okudu
Reklam
OSMANLI'DA KÖLE SATIŞI
Kölelerden satış başına alınan vergi 16 akçeydi; ki bunun yarısı satıcı, diğer yarısı ise alıcı tarafından karşılanmak durumundaydı. Bu, her panayırda satılan köle sayısının 200 kişiyi bulduğu anlamına gelmektedir. Eğer gene ihtiyarî bir tahminle, her köle için ortalama 2.000 akçelik bir fiyat varsayarsak; bu kalemin cirosu 400.000 akçeye ulaşmış olmalıdır. Bu gelir ile, panayırın toplam geliri en azından iki milyon akçe tutarında veya daha da fazla olmalıdır.
Sayfa 167 - DOĞUBATIKitabı okudu
Sultan Il. Mahmud tarafından hızlandırılan laikleşme eğili­mi, aslında önemli nedenlere dayanmaktaydı. Asıl amaç, orduyu finanse edecek parayı bulmaktı; bu nedenle, 18. yüzyılda başlayan vakıfları devlet denetimi altına alma denemeleri artık yoğunlaştırılmıştı,24 Nitekim 1826'dan sonra vakıflar özel bir nezarete bağlanarak kamulaştırılmıştı. Bu durum, o güne dek vakıf idaresinden önemli gelirleri olan ulema ve özel­likle ileri gelenlerin siyasi nüfuzunun iyice azalmasma sebep oldu. Bir yandan medreseler devletin denetimine sokulurken, diğer yandan yeni kurulan teknik okulların yararına bu dini okullar bilinçli bir tavırla ihmal edildi. Bu nedenle entclektüel iddiası olan ulema başka eğitim alanları seçmek zorunda kaldı... İlk bakışta II. Abdülhamid döneminde bu gelişmenin durdurulduğu­nu düşünmek mümkün, çünkü bu dönemde hükümdarın dini meşruiyeti ön plandaydı. Osmanlı padişahının tüm Müslümanların halifesi olması, özellikle imparatorluk dışındaki, Avrupa'nın sömürgeterindeki Müslü­manların gözünde vurgulanıyordu... Öte yandan devlet kadrolarına teknik ve idari uzman hazırlayan din dışı okulların kurulması, Abdülhamid döne­minde de devam etti. Özellikle askeri okullar, laikleşme sürecinde önemli bir işlev üstlendiler.
Sayfa 282 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Toplumsal Hayatta Gayrimüslimler
Kılık, kıyafet ve kişisel kullanıma yönelik eşyalarla ilgili kurallar, yoldan geçen herhangi bir Müslüman, Hristiyan ya da Yahudi için bile anlaşılır olacak şekilde düzenlenmişti. Bazı ayakkabı çeşitleri gibi, yeşil rengin kullanımı yalnızca Müslümanlara özeldi. Buna ek olarak seyahat etmedikleri sürece gayrimüslimlerin ata binmesi uygun değildi ve silah taşımak da Müslümanlara tanınan bir ayrıcalıktı. Tüm bu yasakların uygulanması, zamana ve mekana göre daha fazla ya da az enerji gerektiriyordu. Gayrimüslimlerin, Müslüman komşularınınkinden daha yüksek evler yaptırmaları da yasadışıydı.
Boğa ve sığır satışı da Maşkolur'da yapılan işlerin önemli bir kısmını (15.000 akçe: yüzde 16) oluşturmuştur. Esasen, büyükbaş hayvanların ve atların satışları -beraberce- neredeyse panayırın toplam hâsılatının çeyreğine tekabül ediyordu. Buna rağmen, köle satışı, yalnızca küçük bir kalemdi; insan satışından alınan vergiler 3.200 akçe ya da yüzde 3.4 miktarındaydı.
Sayfa 166 - DOĞUBATIKitabı okudu
Reklam
Çay... an­cak 1930'lardan sonra, Türkiye'de de üretilmeye başlayarak Türklerin ulusal içeceği oldu; Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında çay sadece egzotik bir bitki olarak kabul ediliyordu.
Sayfa 299 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
İnsanlar, atların çektiği arabaları, şemsiyeli kadınları, tercihen Boğaz kıyısındaki meşhur "köşk yaşamını" hatırlamayı tercih ettiler. İstanbul nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturan göçmenlerin, hizmetçilerin ve dul kadınların çektiği sıkıntılara gelince onlar çok uzun zaman önce unutuldular.
Sayfa 136Kitabı okudu
Göçebelerin İslami inançlarına yön verenler abdal denen dervişlerle baba adı verilen bazı tarikat şeyhleriydi. Bunlar doğa kültünün, bazen de bazı Şamanizm öğelerinin günlük ibadete girmesinde etkili oluyorlardı . Bu çerçevede kendi dinamiğine sahip yeni bir dini sentez yaratmışlardı. Sünni İslamın sapkınlık saydığı bu din anlayışı, daha sonraki yüzyıllar boyunca Osmanlı, özellikle de Anadolu kültür tarihinde önemli bir rol oynayacaktı.
Sayfa 36 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Ankara'da 16. yüzyılda ortaya çıkıp 20. yüzyılın başlarına kadar yaygınlığını sürdüren bir adet vardı; yoksul bir aile küçük yaştaki kız çocuğunu zengin bir eve hizmetçi olarak veriyordu. Kız orada yetişiyor, bakılıyor ve yaşına uygun hizmetlerde bulunuyordu. Evlenme yaşına geldiğinde ise yanında kaldığı aile onun çeyizini hazırlıyordu. Damadı bu ailenin mi yoksa kızın kendi ailesinin mi seçeceği, başlangıçta yapılan anlaşmaya bağlıydı. Bu anlaşmalar çoğu zaman sözlü yapılmış olmalıdır; ama bazen kadı sicillerine geçirilmiş olanları da vardır.
Sayfa 138 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
192 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.