Gerçek hayatta da birçok insan yaşadığını sansa da aslında yaşamıyor. Güçlüler ve zorbalar, zalimler, tiranlar, yöneticiler, televizyon sunucuları... Ve daha bir sürüsü... Aslında yoklar, çünkü kimse onları sevmiyor, zaten olmasalar kimse yokluklarını hissetmez. Ve tersi. Yaşamadıklarını sanan pek çok insan aslında vardır. Bunlar mutsuz, yalnız, zavallı, yoksul, dışlanmış insanlar... Kimse onlara aldırmaz. Oysa dünya onlar için dönüyor. Kendini yüksekte görüp tarihe hükmettiğini sananlar için değil. Ama küçük öyküler; üzgün, terk edilmiş, unutulmuş insanın göz yaşlarında yansısa... Eğer insanlar bunu anlarsa işte o zaman daha iyi bir geleceğe doğru giderler.
Bu bölümü Groucho, Dylan Dog için yazıyor. Bir otobanda hapsolan kahramanımıza bir de her zamanki gibi güzel bir kadın da eşlik ediyor.
Bu hikaye bana zamanın bir türlü geçmek bilmediği, sıkıcı ortamlarda bulunma hissiyatını yaşattı.
Groucho'nun dediği gibi "Düş ya da gerçek nasıl olursa olsun, her şeyin sonuna kadar gitmek gerek."
Her seferinde birbirinden ilginç hikayelerle okuyucu karşısına çıkan Dylan Dog'un bu öyküsünde de tabii ki Dylan'ın ortam ve durum farketmeksizin yaptığı çapkınlıklar, Groucho'nun soğuk esprileri ve Bloch'un memnuniyetsizliği unutulmamış.
Çizgi romanı Marvel ve DC öykülerinden ibaret görenlerin muhtemelen başta yadırgayacağını fakat birkaç sayı okuduktan sonra yapılan onlarca mitolojik, tarihi göndermelere tutulacağını düşünüyorum. Kesinlikle şans verilmesi gereken (sonrasında bağımlı olma garantili) serinin yine ilginç ve şaşırtmacalı bir öyküsü.