Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tolga Şardan

Tolga ŞardanKomonist Masasındaki Nazım Hikmet yazarı
Yazar
5.5/10
5 Kişi
17
Okunma
3
Beğeni
1.085
Görüntülenme

Tolga Şardan Sözleri ve Alıntıları

Tolga Şardan sözleri ve alıntılarını, Tolga Şardan kitap alıntılarını, Tolga Şardan en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kendisini takiple görevli polisleri atlatarak yurtdışına çıkması Ankara’da krize neden oldu. Gerek İçişleri Bakanlığı, gerekse Emniyet Müdürlüğü, DP iktidarının “özel hassasiyet” gösterdiği Nâzım Hikmet’in izinin bulunması için çalışmalarını yürütüyordu. İçişleri Bakanlığı, Nâzım Hikmet’in kayıplara karışmasından üç gün sonra Ankara Valiliği’ne özel bir yazı gönderdi. 20 Haziran 1951 tarihini taşıyan “çok acele” ve “zata mahsus” yazıda Nâzım Hikmet’in Ankara’da bulunup bulunmadığının araştırılması isteniyordu. Ankara’ya gelen iki yazı ile aynı gün “imza karşılığında” teslim edilen talimat şu şekildeydi: "T.C. Ankara Vilâyeti Emniyet Müdürlüğü Ş : 1 6206 Birinci Şube Nöbetçi Komiserliğine Tanınmış Komünist Nazım Hikmet’in İstanbul’da oturmakta iken izini gaip ettiği anlaşılmış ve Ankara’ya geldiği haber alınmıştır. Askerlikçe ilişiği bulunup İstanbul Askerlik Şubesince aranılan adıgeçenin, bir fotoğrafisi ilişiktedir. Bu fotoğrafın bütün şube âmir ve memurlarına gösterilip teşhis ettirilmesini ve gittikleri, gezdikleri yerlerde etrafı tetkik ederek adı geçeni gördükleri takdirde gözden gaip etmeden en yakın bir mahalden telefonla şubeye haber vermeleri lüzumunun kendilerine imza karşılığı tebliğini rica ederim. 21/6/951 Şube 1. Müdürü M. Bozkır"
2. Hamid Jurnalcilik Anlayışını Toplumun Genetik Kodlarına Yaydı
Nâzım Hikmet’in adının geçtiği her şeyin yasak olduğu bir dönemde, Ankara’nın Doğanbey Mahallesi’nde enteresan bir olay yaşanıyor. 1952 yılının sıcak bir Ağustos gecesi, polise başvuran bir vatandaş, tablacıdan aldığı fındığın içine konan kâğıdın daktiloyla yazılmış olduğunu gördüğünü, kesekâğıdını açıp baktığında Nâzım Hikmet’in Bulgaristan’da
Reklam
Devletin bazı yazışmalarında, Münevver Hanım için–Nâzım Hikmet’le aralarında bir resmi nikâh olmadığından olsa gerek– “Nâzım Hikmet’in metresi” tanımlamasını kullandığı anlaşılıyor. Münevver Hanım’ı, Ankara’da bulunduğu süre içinde takip etmekle görevlendirilen polisler, yedi günde dokuz ayrı takip ve izleme raporu hazırladı: Ancak bu takibat da Münevver Hanım ve oğlu Mehmet’in kaçışını engellemedi. Şairin kaçışından tam 10 yıl sonra anne oğul İstanbul ve Türkiye’yi terk etti. Kaçışı, Dünya Barış Konseyi’nin İtalyan delegelerinden Joyce Lussu organize etti. İstanbul’dan Ayvalık’a gelen Münevver Hanım, Ege’de yatla turistik geziye çıkmış gibi denize açıldı ve Yunanistan’a ulaştı. Oradan da Polonya’ya geçtiler. Ancak Nâzım Hikmet başka bir hayata başlamıştı. Hayat arkadaşı Münevver Hanım’a duyduğu özlem, şairin yurtdışındayken başka kadınlarla yakınlık kurmasına engel olmamıştı. 1955’te tanıştığı Vera Tulyakova adlı genç ancak evli bir kadınla tutkulu bir aşk yaşamaya başlamıştı. Kendisinden 30 yaş küçük Vera’yla 18 Kasım 1960’ta evlenmişti. Yani Münevver Hanım ile oğlu Mehmet Nâzım Varşova’ya geldiklerinde Nâzım Hikmet evliydi.
Kasım 1950’ye gelindiğinde, tanınan bir yazar olarak Avrupa’da ilgi uyandırmaya devam eden Nâzım Hikmet’e, Dünya Barış Kongresi’nin Varşova’da yapılan ikinci toplantısında “Barış Ödülü” verilecekti. Ancak yurtdışına kaçacağından endişe edildiği için pasaport başvurusu reddedildi. Onun yerine ödülünü Şilili şair Pablo Neruda aldı.
Doğumu, devletin kayıtlarına dört cümlelik notla giren Mehmet de babası gibi yıllarca izlenecekti. Babası Türkiye’yi terk ettikten sonra polislerin çevrelediği bir çocukluk yaşadı. Evlerini ve annesi ile kendisini günün her saati takip ve izleme yapan polislerle arkadaş olmuştu. Arsada oynarken polislerin göz kulak olduğu Mehmet Nâzım’ı çıktığı ağaçtan inemeyip takılı halden kurtaran polisler oluyordu. Polis arabalarına binip direksiyon öğreniyordu. Polis memurlarını isimleriyle biliyor, evden çıktığında heyecanla onlara koşuyordu. Belki de babasının eksikliğini ve özlemini garip biçimde polislerle gideriyordu...
Nâzım Hikmet 16 Şubat 1940 günü getirildiği Çankırı Cezaevi’nde eski dost Kemal Tahir’le karşılaştı. Daha sonra gönderildiği Bursa Cezaevi’nde ise koğuş arkadaşı, yıllar sonra Orhan Kemal adını alacak Adanalı Raşit Kemali idi. Nâzım Hikmet’in eski koğuş arkadaşı Kemal Tahir’e yazdığı mektuplardan biri, Bursa Valiliği tarafından elde edilerek, Ankara Valiliği ile Dahiliye Vekâleti’ne gönderildi. Resmi yazıda, “mahkûmların farklı cezaevlerinde kalan arkadaşlarıyla rahatça mektuplaştıkları ve kolaylık gördükleri” yaşam şeklini sağlayan yönetim uygulamasından rahatsızlık aktarılıyor ve gereğinin yapılması talep ediliyordu. Vali Güleç’in imzasını taşıyan, içeriği ve gizliliği nedeniyle üzerinde “çift hilal” damgası bulunan yazı şöyle:
Reklam
Belgeler gösteriyor ki Nâzım, komünistliği benimsediği günden ölünceye dek devletin takibi altında tutuldu. Öldükten sonra bile bu takipten kurtulamadı, uzun yıllar sakıncalı hali sürdü. Nâzım Hikmet’i takip, hiçbir zaman kendisiyle sınırlı kalmadı. Bebek yaştaki oğlu Mehmet, eşleri, sevgilileri, arkadaşları, arkadaşlarının arkadaşları, Nâzım’la yazışanlar, cezaevinde konuşanlar bile izleme altındaydı.
37 öğeden 31 ile 37 arasındakiler gösteriliyor.