Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Tolga Şardan

Tolga ŞardanKomonist Masasındaki Nazım Hikmet yazarı
Yazar
5.5/10
5 Kişi
17
Okunma
3
Beğeni
1.028
Görüntülenme

Tolga Şardan Sözleri ve Alıntıları

Tolga Şardan sözleri ve alıntılarını, Tolga Şardan kitap alıntılarını, Tolga Şardan en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Nazım'dan Piraye'ye
Yeryüzünde hiçbir insan, hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel. Sana "gel" diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam ne halt edeyim, öyleyim işte. Fakat, gel.
Sayfa 126Kitabı okudu
Dört nala Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kurak başı gibi uzanan Bu memleket bizim
Sayfa 345 - Nazım Hikmet "Davet" şiirindenKitabı okudu
Reklam
O hep şiirinin peşinde olan bir adamdır. Yalnız ve tenha.
Sayfa 365 - Nazım Hikmet hakkındaKitabı okudu
951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
Sayfa 197 - Doğan Kitap
O tarihlerde Nâzım Hikmet “muhalif” TKP’liydi (Türkiye Komünist Partisi). Faaliyetleri yasaklanınca yeraltına çekilen TKP’nin Merkez Komite üyeleri ile TKP dışında kalan muhalif Nâzım Hikmet arasında 1930’dan itibaren çatışma vardı. Bu, Nazım Hikmet’in İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nde “gizli örgüt kurup komünizm propagandası yapmak”tan yargılanmasını engellememişti. Nâzım, 30 Aralık 1936’da 13 kişiyle gözaltına alındı. Dava altı ay sürdü; cezaevine girdikten sonra tutuksuz yargılanmak üzere Nisan’da salıverildi. 21 Haziran 1937’de sonuçlanan davadan ceza almadan beraat edip aklandı. İşte bu dava devam ederken, Mayıs sonunda Ankara’ya gitti. Amacı, hakkındaki komünizm-örgüt ilişkili soruşturmalardan kurtulmaktı. “Evinin geçimini sağlamak için sabahtan akşama kadar çalışan” biriydi. Devletteki arkadaşlarından isteği, bu durumu polisleri üstüne gönderenlere, davalar açtıranlara anlatmalarını talep etmekti.
Bu takibin kitaba yansıyan ilk resmi belge ve yazışmaları, Atatürk’ün vefatının kısa süre öncesine, 1937 yılına rastlıyor. O dönemde Emniyet Teşkilatı içinde, özellikle komünizmle mücadele ya da komünist faaliyetlerin takibi amacıyla kurulan birim, yazışmalarda kimi zaman “Komünist Masası Amirliği”, kimi zaman ise “Kısım II Amirliği” ya da “Kısım III Amirliği” olarak geçiyor. Kısım III’te görevli polis memuru İmdat’ın “ayaklarına kara sular ininceye kadar dolaşarak” hazırladığı 29 Mayıs 1937 tarihli raporda, Nâzım Hikmet’in Ankara’daki temasları ve bu temasların içeriği hakkında detaylı bilgiler bulunuyor.
Reklam
Atatürk’ün ölümü ve Demokrat Parti’nin iktidar olması arasındaki zaman dilimi, Nâzım Hikmet için oldukça zorlu geçti. 1938-1954 arası Nâzım Hikmet için kâbus olmuştu. Ankara-Sultanahmet-Çankırı-Bursa-Üsküdar cezaevleri arasında mekik dokudu. Bir cezaevinden ötekine, ötekinden bir diğerine gitti.
Nazım Hikmet ve Vâlâ Nureddin, Nisan’da Ankara’dan ayrılmadan önce Meclis’e davet edildiler. “Milli Mücadele” şiirinin yarattığı yankı nedeniyle Nâzım Hikmet’in annesi Celile Hanım’ın akrabası İsmail Fazıl Paşa, iki şairi Mustafa Kemal Paşa’ya da takdim etti. Nâzım Hikmet, hissettiklerini şöyle anlatmıştı: “Yüreğim çarpıyordu. Sert bir mavilik gördüm. Sonra bir altın sarısı... Sonra ak eller, kadın ellerine benzeyen biçimli, güzel ellerini gördüm. Belki de aklımda öyle kalmış. Belki de elleri öyle değildi, ama gözlerinin mavisiyle saçlarının sarısı öyleydi...”
Mustafa Kemal “Bazı genç şairler ‘modern olsun’ diye mevzusuz şiir yazmak yoluna sapıyorlar. Size tavsiye ederim, gayeli şiirler yazınız” diye söze başlamıştı. Acele gelen bir telgraf sohbeti bitirmiş, ama sonraki yıllarda Nâzım Hikmet’in ne zaman başı derde girse, Mustafa Kemal’in onu gizlice koruduğu değerlendirilmişti. Nâzım Hikmet, sosyalizme yatkın olmasına karşın Kuvayı Milliye’ye desteği sonrasında Bolu’da öğretmen yapılmıştı. “Ne var ki, bir süre sonra komünizme kaymaya başlayan hayat görüşü nedeniyle bizzat desteklediği Ankara Hükümeti ile devletin takibine girmekten kurtulamadı. Devlet, Nâzım Hikmet’in özellikle İstanbul ve Ankara’da attığı tüm adımları tespit için seferber oldu”.
Fransa’da yaşayan eşinden 1932’de ayrılan Piraye Hanım ile Nâzım Hikmet, 31 Ocak 1935’te evlendi. Piraye Hanım, Nâzım Hikmet’in Nüzhet Hanım ve Yelena Yurçenko’dan sonraki üçüncü karısı; Nâzım Hikmet ise, Piraye Hanım’ın Vedat Örfi Bengü’den sonraki ikinci kocasıydı. Gözaltılar, tutuklamalar, yargılamalar ve hapis cezaları sırasında Nâzım’ın yanında hep Piraye Hanım vardı. Genç kadının ilk eşi Vedat Örfi Bengü ile evliliğinden olan oğlu Memet Fuat, Nâzım Hikmet’in “üvey oğlu” oldu. Nâzım Hikmet, Bursa Cezaevi’ndeki günlerinde eşi Piraye Hanım’a olan aşkını ve sevgisini anlatmak için şiirler kaleme aldı. Ancak daha sonra aşk hayatında büyük bir kırılma yaşadı.
Reklam
Nâzım Hikmet’in “orduyu isyana teşvik” iddiasıyla yargılandığı dosyada Ömer Deniz adındaki Harp Okulu öğrencisi ihtilal hazırlığı ile suçlanmıştı. 17 Ocak 1938 gecesi kuzeni Celalettin Ezine’nin evinde gözaltına alınıp tutuklanan Nâzım Hikmet, daha sonra yargılama için Ankara’ya götürülmüştü. İşte bu süreçte devlet; Nâzım Hikmet ve dosyadaki sanıklara hapis cezaları vermiş, ancak henüz bazı soruların yanıtları bulunamamıştı. Bu soruların başında ise Nâzım Hikmet’in, Harp Okulu öğrencisi Ömer Deniz’le bağlantısı geliyordu. Yargılama sürecinde konuşan sanık Deniz, Nâzım Hikmet’in kendisine, “Temasımızdan şüphe ederler, bu şüpheyi uyandırmayalım. Ben seni istediğim zaman bulurum” dediğini iddia etmişti. Nâzım Hikmet, yargılamada bu bağlantının olmadığını açıklamaya çalıştı, fakat Ömer Deniz’in soruşturma sırasında Nâzım Hikmet’le ilişkisini anlatırken kurduğu cümle, devletin alarma geçmesine neden oldu: "Ankara Valiliğine Harp okulunda yakalanan talebe Ömer Deniz’in Nazım Hikmet’le teması hakkındaki itirafı sırasında Nazım Hikmet’in kendisine (Temasımızdan şüphe ederler, bu şüpheyi uyandırmayalım. Ben seni istediğim zaman bulurum) demek suretile Ankara’da bu gibi temasları yapabilecek elemanlara malik olduğunu ihsas ettiği anlaşılmıştır. Hadisenin meydana çıkması böyle bir temasa mani olduğundan bu elemanların kimler olduğu tesbit edilememiştir. Bu hususta önemle inceleme yaptırılarak Nazım Hikmet’e tavassut edecek elemanların kimler olduğunun tesbitini ve sonunun bildirilmesini rica ederim. Ankara ve İstanbul Valiliklerine yazılmıştır. Dahiliye Vekili"
"T.C. BURSA VİLÂYETİ 16/9/1943 EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ KISIM: 1.A SAYI: 1756 Özü: Nazım Hikmet’in muhaberesi H. Gizlidir Ankara Valiliğine 1 – Bursa cezaevinde mahkûmen mevkuf komünist şeflerinden Nazım Hikmet’in Malatya cezaevinde mahkûm Komünist Kemal Tahir’e gönderdiği ve ele geçirilen mektubunda; Ankarada biri Alaman ve diğeri Macar iki casusun bahçelievlerde hususi surette mahkûm oldukları, cezalarını çekdiklerini ve kendisinin esasen kürt olup kürtleri, çok sevdiğinden bahsettiği ve aynı zarf içerisinde yine mahkûm komünistlerden Reşât Kemali’nin de bir mektubu görülerek her ikisinin de birer suretleri dahiliye vekâletine, bunlardan Nazım Hikmet’in mektubunun bir sureti ayrıca Ankara vilâyetine ilişik olarak sunulmuştur. Bunlardan başka Nazım Hikmet’in 15/9/943 tarihinde Sinop cezaevinde mahkûm komünistlerden Nuri Tahir’e yazdığı bir mektubunda (müdürünüzün ve müddei umuminizin size karşı gösterdiği iyiliği Kemâl Tahirden aldığım bir mektuptan öğrendim. Tam manasiyle cumhuriyet hapisane müdürü ile bir cumhuriyet müddei umumisinden zaten bundan başka bir şey beklenemez. Müdürünüze bilhassa selâm ederim) dediği görülmüştür. Gerek bu yazıya ve gerekse Reşât Kemali’nin mektup münderacatına göre her nedense bu kabil eşhasın cezaevlerinde fazla müsamaha görmekte oldukları göze çarpmaktadır. Gereği saygı ile arzolunur. 2 – Dahiliye vekâletine arzedilmiş Ankara vilâyetine yazılmıştır. Bursa Valisi Fazlı Güleç."
Babası Hikmet Nâzım Bey’in ikinci evliliğinden olan üvey kız kardeşi Fatma Melda Hanım’ın eşi Refik Erduran’ın kullandığı “Chris Craft” sürat motoruna binen Nâzım Hikmet, 17 Haziran 1951 Pazar günü Tarabya kıyısından Karadeniz’e açılmıştı. Karadeniz’in Marmara girişinde Romanya bayraklı yük gemisine alınan şair, ilk aşamada Köstence’ye vardı. Nâzım Hikmet’in Romanya’da olduğunu 20 Haziran 1951’de Bükreş Radyosu dünyaya duyurdu. O günlerde hükümet; hem devletin varlığını göstermek, hem Nâzım Hikmet karşıtlarının eleştirilerini göğüsleyip tansiyonu düşürmek, hem de Nâzım Hikmet yanlıları ve komünist cenaha gözdağı vermek amacıyla harekete geçme kararı aldı. 25 Temmuz 1951’de Nâzım Hikmet vatandaşlıktan çıkarıldı.
Aynı günlerden birinde, tenha bir sokakta bir trafik kazasına kurban gidiyordu az daha. Hem Sabahattin Ali’nin öldürülmesi de aklından çıkmıyordu. Aldığı bilgiye göre, onu da ortadan kaldırmak istiyorlardı. Öldürülmekten korkuyordu. Türkiye’yi terk etmeyi iyice kafasına koymuştu. Nâzım Hikmet, 13 yıl süren cezaevi günlerinden sonra başladığı İstanbul’daki yeni yaşamına 11 ay dayanabildi. 17 Haziran 1951 sabahı hiç dönemeyeceği ülkesinden ayrılmak zorunda bırakıldı.
Hukuksuzluğun Sonu Yok
O günlerde yeni bir sıkıntıyla karşılaştı Nâzım Hikmet. Devlet, “uyuyan” askerlik konusuyla 6 Haziran 1951 günü bir kez daha kapısını çaldı. Askerlik şubesinden gelen görevliler, 49 yaşındaki Nâzım Hikmet’i götürdüler. İşlemler başlatılmıştı bile. Askere alınması kararı kesindi. Haydarpaşa Asker Hastanesi’nde 8 Haziran günü yapılan sağlık incelemesi sonucunda “sağlam” raporunun gelmesiyle, şairin “iki yıl askerlik hizmetini yerine getirmesi için Sivas’ın Zara ilçesine gönderilmesi” kararı alındı.
37 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.