Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Tolga Şardan

Tolga ŞardanKomonist Masasındaki Nazım Hikmet yazarı
Yazar
5.5/10
5 Kişi
17
Okunma
3
Beğeni
1.036
Görüntülenme

Tolga Şardan Gönderileri

Tolga Şardan kitaplarını, Tolga Şardan sözleri ve alıntılarını, Tolga Şardan yazarlarını, Tolga Şardan yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
2. Hamid Jurnalcilik Anlayışını Toplumun Genetik Kodlarına Yaydı
Nâzım Hikmet’in adının geçtiği her şeyin yasak olduğu bir dönemde, Ankara’nın Doğanbey Mahallesi’nde enteresan bir olay yaşanıyor. 1952 yılının sıcak bir Ağustos gecesi, polise başvuran bir vatandaş, tablacıdan aldığı fındığın içine konan kâğıdın daktiloyla yazılmış olduğunu gördüğünü, kesekâğıdını açıp baktığında Nâzım Hikmet’in Bulgaristan’da
Devletin bazı yazışmalarında, Münevver Hanım için–Nâzım Hikmet’le aralarında bir resmi nikâh olmadığından olsa gerek– “Nâzım Hikmet’in metresi” tanımlamasını kullandığı anlaşılıyor. Münevver Hanım’ı, Ankara’da bulunduğu süre içinde takip etmekle görevlendirilen polisler, yedi günde dokuz ayrı takip ve izleme raporu hazırladı: Ancak bu takibat da Münevver Hanım ve oğlu Mehmet’in kaçışını engellemedi. Şairin kaçışından tam 10 yıl sonra anne oğul İstanbul ve Türkiye’yi terk etti. Kaçışı, Dünya Barış Konseyi’nin İtalyan delegelerinden Joyce Lussu organize etti. İstanbul’dan Ayvalık’a gelen Münevver Hanım, Ege’de yatla turistik geziye çıkmış gibi denize açıldı ve Yunanistan’a ulaştı. Oradan da Polonya’ya geçtiler. Ancak Nâzım Hikmet başka bir hayata başlamıştı. Hayat arkadaşı Münevver Hanım’a duyduğu özlem, şairin yurtdışındayken başka kadınlarla yakınlık kurmasına engel olmamıştı. 1955’te tanıştığı Vera Tulyakova adlı genç ancak evli bir kadınla tutkulu bir aşk yaşamaya başlamıştı. Kendisinden 30 yaş küçük Vera’yla 18 Kasım 1960’ta evlenmişti. Yani Münevver Hanım ile oğlu Mehmet Nâzım Varşova’ya geldiklerinde Nâzım Hikmet evliydi.
Reklam
Nâzım Hikmet’in gitmesini engelleyemeyen devlet, Münevver Hanım ve oğlu Mehmet’le ilgili benzer hataya düşmek istemiyordu. Münevver Hanım’ın Ankara ziyareti sırasındaki çalışmalar bunu gösterdi. "T.C. İSTANBUL İLİ EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Şube : 1 Sayı: 5073 Öz: Münevver Andaç’ın Ankaraya gittiği hakkında. Seyyarla Aceledir Ankara
Babası Hikmet Nâzım Bey’in ikinci evliliğinden olan üvey kız kardeşi Fatma Melda Hanım’ın eşi Refik Erduran’ın kullandığı “Chris Craft” sürat motoruna binen Nâzım Hikmet, 17 Haziran 1951 Pazar günü Tarabya kıyısından Karadeniz’e açılmıştı. Karadeniz’in Marmara girişinde Romanya bayraklı yük gemisine alınan şair, ilk aşamada Köstence’ye vardı. Nâzım Hikmet’in Romanya’da olduğunu 20 Haziran 1951’de Bükreş Radyosu dünyaya duyurdu. O günlerde hükümet; hem devletin varlığını göstermek, hem Nâzım Hikmet karşıtlarının eleştirilerini göğüsleyip tansiyonu düşürmek, hem de Nâzım Hikmet yanlıları ve komünist cenaha gözdağı vermek amacıyla harekete geçme kararı aldı. 25 Temmuz 1951’de Nâzım Hikmet vatandaşlıktan çıkarıldı.
Nâzım Hikmet’in Romanya’ya gittiği bilgisinin gazetelerde yayımlanmasına karşın Ankara Emniyeti tedbiri elden bırakmadı. Şube 1 bünyesindeki K II Komünist Masası’nda görevli polis Mustafa, Nâzım Hikmet’in izini bulmakla görevlendirildi. Kıdemli bir memur olan Mustafa, yaklaşık 10 yıldır komünist faaliyetlerin önlenmesi konusunda çalışıyordu. Talimatı aldıktan sonra yaptığı araştırmalar sonucunda, 22 Haziran 1951 raporunu şöyle hazırladı: "Kominist masası amirliğine 21/6/951 Günü telekki edilen emir üzerine Nazım Hikmet’in Ankarada gelmesi muhtemel olan şüpheli Oktay Rifat, Melih Vecdet Anday, Abidin Dino, Pertev Nail Boratav, Muvaffak Şeref, Emin Türkelçi, Neriman Hızır, Ve diğer koministlerin evlerinin atrafında yapmış olduğum sıkı kontorol ve gizli yaptığım tahkikattan ve Ali Fuat Cebesoy, Çimonto fabrikası müdürü Şeydanın hanımı Nazım Hikmet’in ablası olması dolayisiyle buralardada gizli yapdığım tahkikat neticesinde Nazım Hikmet’in Ankaraya geldiğine dair hiçbir izine raslanamadığını sayğile arzederim. 22/6/951 Polis memuru Mustafa Tunçel"
Kendisini takiple görevli polisleri atlatarak yurtdışına çıkması Ankara’da krize neden oldu. Gerek İçişleri Bakanlığı, gerekse Emniyet Müdürlüğü, DP iktidarının “özel hassasiyet” gösterdiği Nâzım Hikmet’in izinin bulunması için çalışmalarını yürütüyordu. İçişleri Bakanlığı, Nâzım Hikmet’in kayıplara karışmasından üç gün sonra Ankara Valiliği’ne özel bir yazı gönderdi. 20 Haziran 1951 tarihini taşıyan “çok acele” ve “zata mahsus” yazıda Nâzım Hikmet’in Ankara’da bulunup bulunmadığının araştırılması isteniyordu. Ankara’ya gelen iki yazı ile aynı gün “imza karşılığında” teslim edilen talimat şu şekildeydi: "T.C. Ankara Vilâyeti Emniyet Müdürlüğü Ş : 1 6206 Birinci Şube Nöbetçi Komiserliğine Tanınmış Komünist Nazım Hikmet’in İstanbul’da oturmakta iken izini gaip ettiği anlaşılmış ve Ankara’ya geldiği haber alınmıştır. Askerlikçe ilişiği bulunup İstanbul Askerlik Şubesince aranılan adıgeçenin, bir fotoğrafisi ilişiktedir. Bu fotoğrafın bütün şube âmir ve memurlarına gösterilip teşhis ettirilmesini ve gittikleri, gezdikleri yerlerde etrafı tetkik ederek adı geçeni gördükleri takdirde gözden gaip etmeden en yakın bir mahalden telefonla şubeye haber vermeleri lüzumunun kendilerine imza karşılığı tebliğini rica ederim. 21/6/951 Şube 1. Müdürü M. Bozkır"
Reklam
Aynı günlerden birinde, tenha bir sokakta bir trafik kazasına kurban gidiyordu az daha. Hem Sabahattin Ali’nin öldürülmesi de aklından çıkmıyordu. Aldığı bilgiye göre, onu da ortadan kaldırmak istiyorlardı. Öldürülmekten korkuyordu. Türkiye’yi terk etmeyi iyice kafasına koymuştu. Nâzım Hikmet, 13 yıl süren cezaevi günlerinden sonra başladığı İstanbul’daki yeni yaşamına 11 ay dayanabildi. 17 Haziran 1951 sabahı hiç dönemeyeceği ülkesinden ayrılmak zorunda bırakıldı.
Hukuksuzluğun Sonu Yok
O günlerde yeni bir sıkıntıyla karşılaştı Nâzım Hikmet. Devlet, “uyuyan” askerlik konusuyla 6 Haziran 1951 günü bir kez daha kapısını çaldı. Askerlik şubesinden gelen görevliler, 49 yaşındaki Nâzım Hikmet’i götürdüler. İşlemler başlatılmıştı bile. Askere alınması kararı kesindi. Haydarpaşa Asker Hastanesi’nde 8 Haziran günü yapılan sağlık incelemesi sonucunda “sağlam” raporunun gelmesiyle, şairin “iki yıl askerlik hizmetini yerine getirmesi için Sivas’ın Zara ilçesine gönderilmesi” kararı alındı.
Kasım 1950’ye gelindiğinde, tanınan bir yazar olarak Avrupa’da ilgi uyandırmaya devam eden Nâzım Hikmet’e, Dünya Barış Kongresi’nin Varşova’da yapılan ikinci toplantısında “Barış Ödülü” verilecekti. Ancak yurtdışına kaçacağından endişe edildiği için pasaport başvurusu reddedildi. Onun yerine ödülünü Şilili şair Pablo Neruda aldı.
Doğumu, devletin kayıtlarına dört cümlelik notla giren Mehmet de babası gibi yıllarca izlenecekti. Babası Türkiye’yi terk ettikten sonra polislerin çevrelediği bir çocukluk yaşadı. Evlerini ve annesi ile kendisini günün her saati takip ve izleme yapan polislerle arkadaş olmuştu. Arsada oynarken polislerin göz kulak olduğu Mehmet Nâzım’ı çıktığı ağaçtan inemeyip takılı halden kurtaran polisler oluyordu. Polis arabalarına binip direksiyon öğreniyordu. Polis memurlarını isimleriyle biliyor, evden çıktığında heyecanla onlara koşuyordu. Belki de babasının eksikliğini ve özlemini garip biçimde polislerle gideriyordu...
Reklam
Piraye Hanım’dan resmen boşanan Nâzım Hikmet’in hayatında, boşanmadan üç gün sonra yeni bir heyecan vardı. Nâzım Hikmet cezaevindeyken hamile olduğu ortaya çıkan Münevver Hanım, 26 Mart 1951 günü Kadıköy’deki özel bir klinikte bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Bebeğe Mehmet adı verildi. Şairin hayatını yakından takip eden devlet, Mehmet’in doğum sürecini de izledi: "11/7/951 Kızıl şair, Nazım Hikmetin ; Kadıköy Mühürdar caddesi 59 numarada Dr. Bedri Kliniğinde iki ay önce bir oğlu olmuştur. Karısının adı Münevver Ran’dır. Dayısı Celâlettin Berk’in kızıdır."
Nazım’ın hapisten çıkması her şeyi çözmüyordu. Bu aslında kendisi ve yakınlarının daha sıkı takibi anlamına geliyordu. Nitekim Nâzım Hikmet, Vâlâ Nureddin’in evine ilk geldiği andan itibaren misafir kaldığı yaklaşık bir ay boyunca yakından takip edildi. Şairin annesi Celile Hanım’ın Cevizlik’teki evine taşınınca da sürdü bu. Sansaryan Han’daki Birinci Şube’de çalışan polislerden bir ekip evin tam karşısına yerleşti. 3-4 polis açık açık Nâzım’ı izliyordu.
TBMM’de görüşülen af düzenlemesi 15 Temmuz günü yürürlüğe girdi. Nâzım Hikmet, doğrudan affedilerek değil, hakkındaki cezanın belirlenen oranla düşürülmesiyle ortaya çıkan “yeni ceza miktarı” sayesinde aftan yararlandı. Şair, 28 yıl 4 aylık cezası nedeniyle 13 yıl 5 ay hapis yatmıştı. Bu süre, afla düşen cezasına karşılık geldiği için şair, cezaevinden tahliye edilerek özgürlüğüne kavuştu.
Af için sonuç alamayan Nazım, tekrar açlık grevine başladı. Onun tahliyesinin sağlanması için protesto eylemleri ile kamuoyu açıklamaları devam ediyordu. Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat ve Melih Cevdet de 12 Mayıs’tan itibaren üç gün açlık grevine başladılar. Açlık grevinin 12. gününde sekiz kilo kaybeden Nâzım Hikmet, cezaevi yönetiminin talebiyle Cerrahpaşa Hastanesi’ne getirildi. Doktorlar acil müdahaleye aldıkları şaire serum taktıktan sonra onu verem hastalarının tedavi edildiği bölüme yatırdılar. Af çıkacağı umudu ve yeni hükümet olan Demokrat Parti’nin “affa sıcak baktığı” mesajlarını vermesi nedeniyle grevi sonlandıran Nâzım Hikmet, bir süre daha hastanede tedavi edildi. Genel af arifesindeki hapishane günlerini şöyle anlatıyor: "Af çıktı. Ve Münevver çıkageldi, iki üç kilo kadar çilekle. O kadar gün aç kalmışım. Çileklere saldırıp neredeyse hepsini gövdeye indirdim. Az kalsın ölüyordum. Zor kurtardılar. Mutluluk günleriydi bunlar. Özgürlük, özgürlüktür anasını satayım!"
Nâzım Hikmet, 8 Nisan 1950’de greve başladı. Bir süre sonra İstanbul’a Paşakapısı Cezaevi’ne getirildi. Özel bir bağışlama yasasıyla serbest bırakılacağı umuluyordu. Paşakapısı’na nakledileli henüz bir hafta olmamıştı ki uzun zamandır görmediği eşi Piraye Hanım geldi. Görüş yerinden cezaevi müdürünün odasına alındılar. Piraye Hanım, yanında iki çocuğu Suzan ve Mehmet’le gelmişti. Nâzım Hikmet eşini ve iki çocuğunu karşısında görünce heyecanlandı ama o an odanın kapısı açılıverdi. Münevver Berk içeri girdi. Piraye Hanım iki çocuğuyla odadan çıktı. Bu, birbirlerini son görüşleriydi. Sürecin sonunda Nurullah Berk de eşi Münevver Hanım’dan resmen boşandı.
39 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.