Önceki sene boğazda gezerken hayran olduğum yalılardan birinde yaşayacağımı hayal bile edemezdim. Ne tuhaf, bazen hakikatlere hayaller bile yetişemiyor.
Büyükdere'de Paskalya günlerinde Rum çocukları ellerinde fenerlerle kapı kapı dolaşır,"Yağ parası, mum parası." diye dini şarkılar söyleyerek bahşiş toplarken aralarına komşu Müslüman çocukları da katılırdı.Ramazan Bayramı'nda da Müslüman çocukları tanıdık evleri dolaşıp mendil içinde bayramlıklarını alırken,aralarında komşu Rum çocukları da olurdu.Kimse ayırt etmeden hepsine aynı davranırdı,çocukların da arasında hoş bir dayanışma vardı.
O gece,solgun yüzlü,bal rengi gözlü kadının hayali gözümün önünden gitmedi. Nasıl bir töreydi ki hiç danışmadan bir annenin elinden çocuğu alınmıştı. İçimi bütün ezilen,çaresiz kadınların isyan duygusu kaplamıştı.
Yakın tarihe ait olduğu için beni oldukça etkiledi. Ve arkadaki soy ağacı ve fotoğraflar da baya ilgimi çekti. İlk elime alınca derin bir aşk hikayesi diye düşündüm ama sonra bir yaşam mücadelesi olduğunu gördüm. Gayet iyi sakin bir dil kullanılmış. Ve yazarın da bu Osmanlı gelini ile olan yakınlığı beni daha da merakla okumaya teşvik etti.
Kitap 150'liklerden(150'likler:Kurtuluş Savaşı esnasında düşman kuvvetleriyler ya da İstanbul Hükümeti ile işbirliği içersinde olduklarından dolayı suçlanarak Cumhuriyet döneminde sınır dışı edilen kimselere verilen genel ad.) biri olan Mehmet Ali Gerede'nin İngiliz eşi Eleanor Louisa Bendon'un(Nilüfer Gerede) akrabası Tülün Yalçın tarafından
Zorlu bir hayatı okumanın ağırlığına rağmen okuyucusuna sunduğu sürükleyici temposuyla bir kerede başlayıp bitirilecek tarzda bir biyografi olmuş. Yazarın kullandığı dil de çok akıcı.