Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Uğur Demir

Uğur DemirOsmanlı İmparatorluğu'nda Askeri İsyanlar ve Darbeler yazarı
Yazar
Derleyen
Editör
8.3/10
68 Kişi
245
Okunma
5
Beğeni
2.212
Görüntülenme

Uğur Demir Gönderileri

Uğur Demir kitaplarını, Uğur Demir sözleri ve alıntılarını, Uğur Demir yazarlarını, Uğur Demir yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
18. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren Osmanlı ordusunda özellikle Fransız kökenli askeri danışmanlar görülür. Askerlik tarihinin en büyük on komutanından birisi olan Napolyon da Osmanlı ordusunun komutanlarından ve danışmanlarından birisi olmak için müracaat etmişti. Napolyon, Osmanlı ordusunda görev almayı düşünürken, ihtilal komitesi genç generali kralcıların başlattığı ayaklanmayı bastırmak için tekrar orduya aldı. Ardı ardına başarılar kazandı. Bir kaç yıl sonra ise İngilizler'in Hindistan ticaretini kesmek için Osmanlı İmparatorluğu'nun toprağı olan Mısır'ı işgal etti.
Ben ki sultanlar sultanı, hakanlar hakanı, hükümlarlara taç veren Allah'ın yeryüzündeki gölgesi Akdeniz'in ve Karadeniz'in ve Rumeli'nin ve Anadolu'nun ve Karaman'ın ve Rum'un (Sivas ve civarı) ve Dulkadir Vilayeti'nin (Maraş ve civarı) ve Diyarbekir'in ve Kürdistan ve Azerbaycan'ın ve Acemi'in ve Şam'ın ve Halep'in ve Mısır'ın ve Mekke ve Medine'nin ve Kudüs'ün ve bütün Arap diyarının ve Yemen'in ve şerefli babalarım ve yüce atalarımın kahredici kuvvetleriyle fethettikleri, büyüklüğün sığınağı olan zatımın ateş yağdıran ve zafer nakşeden kılıcıyla fethettiği nice memleketlerin sultanı ve padişahı Sultan Bâyezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han'ım.
Reklam
Kütahya’dan 5 bin kişilik bir maiyetle ayrılan II. Selim, 29 Eylül 1566’da Boğaz’ın kenarındaydı. Yeni padişah ilk şaşkınlığı burada yaşadı. Zira ne Osmanlı ve dünya tarihinin son 46 yılına mührünü vuran Muhteşem Kanunî Sultan Süleyman’ın ölümü sebebiyle İstanbul’da bir matem hâli ne de kendisini karşılamaya gelen yetkili kişi vardı. Aslında Sokollu Mehmed Paşa, muhafız olarak şehirde bırakılan İskender Paşa’yı durumdan haberdar etmişti. Ancak İskender Paşa, veziriazamın üstü kapalı ifadelerini anlayamamış ve dolayısıyla da gerekli hazırlıkları yapmamıştı. II. Selim’in adamını karşısında görünce her şeyi anladı ve alelacele hazırlıklarını tamamlayıp, yeni padişahı Üsküdar’dan İstanbul’a nakletti. II. Selim’in Topkapı Sarayı’na yerleşmesiyle, top sesleri İstanbul semalarını inletmeye, tellallar şehrin dört bir yanında taht değişikliğini haykırmaya başladı.
1566’da arabayla Sigetvar önlerine kadar giden Kanunî, bu­rada kalenin fethedildiğini göremeden, 6/7 Eylül gecesi vefat etti. Sigetvar Kalesi düşmek üzereydi. Böyle bir durumda padişahın ölüm haberinin etrafa yayılması, hem askerlerin maneviyatını bozarak bir aydan beri çekilen sıkıntıları boşa çıkartabilir hem de düşmanları harekete geçirebilirdi. Veziriazam Sokollu Mehmed Paşa, Muhteşem Süleyman’ın ecele mağlup olduğunu sır olarak saklamak üzere azami gayret gösterip, padişah hâlâ yaşıyormuş gibi kalenin fethi için son hazırlıkları tamamlamaya çalıştı. Nihayet 7 Eylül’de Sigetvar fet­hedilince tek veliahd olan Kütahya’daki Şehzâde Selim’e mektup gönderip, hem bu fethi bildirdi hem de babasının vefat ettiğini ve derhal bu tarafa gelmesi gerektiğini haber verdi. Hasan Çavuş tarafından getirilen veziriazamın mektubu 12 gün sonra, Kütahya dışındaki Sıçanlı’da kendisine ulaştırılan II. Selim, hemen şehre döndü. O gün Cuma olduğu için şehirdeki bütün camilere haber gönderilerek hutbe II. Selim’in adına okundu.
Kâğıthane’de bulunan Sultan Süleyman da askerin isyan et­tiğini öğrenir öğrenmez hemen deniz yoluyla İstanbul’a gelmişti. Sultan, ilk iş olarak geniş bir soruşturma yaptırdı ve askeri tahrik ettikleri anlaşılan Yeniçeri Ağası Mustafa Ağa’yı derhal idam ettirdi. Mustafa Paşa kethüdası Bali ile Reisülküttab Haydar da olaya karıştıkları için hapsedilip, bir süre sonra öldürüldüler. Padişahın hızlı ve sert bir şekilde olaya müdahale etmesiyle isyan daha fazla yayılmadan yatıştırıldı.
1525’te İstanbul’da yeniçeri bir kez daha isyan edip, şehrin büyük bir kısmını yağmalamıştı. İkbal basamaklarını hızla tırmanan Veziriazam Makbul İbrahim Paşa’nın, isyan eden Hain Ahmed Paşa gailesini bertaraf etmek için 1524’te Mısır’a gitmesini fırsat bilen muhalifleri yeniçerileri isyana teşvik ettiler. Sultan Süleyman, Edirne’den yeni dönmüş ve Kâğıthane’ye gelmişti. Padişahın yokluğundan da yararlanan yeniçeriler, 16 Mayıs 1525’te İstanbul’da başta Veziriazam İbrahim Paşa’nın sarayı olmak üzere Vezir Ayas Paşa ve Defterdar Abdüs-selam gibi devlet ricalinin konaklarını, gümrükleri, dükkânları ve halkın evlerini yağmaladılar. Ertesi gün yeniçeriler ağa kapısına gelip, “Bizim bu fesada rızamız ve şenâatden haberimiz yokdur. Teftiş edin, bulunsun” dediler.
Reklam
Yavuz, Çaldıran Savaşı’nı kazandıktan sonra bir yerde kışla­yıp, ertesi yıl tekrar İran seferine devam etmek istiyordu. Ancak devlet adamları ve yeniçeriler muhalefet ettiler. Aras Nehri kı­yısına gelindiğinde yeniçeriler devlet adamlarının da tahrikiyle tekrar ayaklandılar. Bunun üzerine ordu Anadolu içlerine girdi. Kış Amasya’da geçirildi. Yavuz’un aklında sefere devam etmek vardı. Ancak tekrar isyan eden asker Vezir Piri Mehmed Paşa ve padişahın hocası Halimi Çelebi’nin evlerini basıp, mallarını yağma etti. Bu durum üzerine canı sıkılan Yavuz Sultan Selim, veziriazam Dukakinzâde Ahmed Paşa’yı bizzat hançerledi. İstanbul’a döndük­ten sonra da yeniçeri subaylarını tahttan çekileceğini söyleyerek sıkıştırdı ve bazı isimler aldı. Bunun üzerine divan-ı hümâyûnun önünde Tacizâde Cafer Çelebi, İskender Paşa ve Sekbanbaşı Bal­yemez Osman Ağa’nın boyunlarını vurdurttu.
Yavuz Sultan Selim, tahta asker tarafından Safevi tehlikesini önlemek için çıkarılmıştı ama İran seferi sırasında askerle karşı karşıya geldi. Safeviler, Osmanlı ordusunun ilerleyişini güçleş­tirmek için bölgede büyük tahribat yapmış, otlakları yakmış ve civardaki ahaliyi Azerbaycan taraflarına sürmüştü. Yavuz Sultan Selim’in iaşe buhranını önlemek için daha evvel aldığı bütün tedbirlere rağmen, bu tahribat yüzünden, askerler konaklarda kendilerine içecek su ve hayvanlarına yedirecek ot bulmakta büyük sıkıntı çektiler.
YAVUZ’UN ÇADIRINA KURŞUN ATTILAR “Eğer er iseniz benimle gelin Yoksa ben yalnız başıma da giderim”
25 Nisan 1512’de Şehzâde Selim yeniçeri ve sipahilerle birlikte Saray’ın önüne geldi. Sultan Bayezid, artık yapacak bir şey olmadığını anladı ve yeni bir isyan yaşanmaması için, askerin isteğini kabul ederek oğlu Selim’i padişah ilân etti. Böylece 1511 ile 1512 senelerinde yaklaşık bir yıl devam eden İstanbul’daki karışıklık Şehzâde Selim’in padişah ilân edilmesiyle sona erdi.
Reklam
İstanbul’da yeniden kargaşa ve düzensizlik hâkim oldu. Şehzâde Selim’in padişah olmasını isteyen askerler, Şehzâde Ahmed’in Üsküdar’dan İstanbul’a geçmesini engellemek için Boğaz’daki bütün ulaşım vasıtalarına el koydular. Askerler, bu­nunla da yetinmeyerek, Şehzâde Ahmed’in İstanbul’da bulunan taraftarlarından Veziriazam Hersekzâde Ahmed Paşa, İkinci Vezir Koca Mustafa Paşa, Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa, Kazasker Müeyyedzâde Abdurrahman Efendi ve Nişancı Tâcizâde Cafer Çelebi’nin evlerini yağmalayıp, padişahtan bunların katledilmesini istediler. İstanbul’daki bu isyanı haber alan Şehzâde Ahmed de Üsküdar’dan Gebze’ye geri döndü ve burada birkaç gün bekledikten sonra Konya’ya çekildi.
Yeniçeriler, Şehzâde Ahmed’in tahta çıkartılmak için İstanbul’a davet edildiğini ve şimdi Üsküdar’da olduğunu, üstüne üstlük Ahmed taraftarı devlet ricalinin kendileri hakkında, “İt ağzına kemik tutar, kemik virelüm” şeklinde hakaretâmiz ifadelerde bulunmaya başladıklarını öğrenince 21 Eylül 1511’de isyan bayrağını kaldırdı­lar. İlk önce, kendileri için köpek diyen devlet ricalinin evlerinin kapılarına, “Bize önem vermeyip, Sultan Ahmed’i getirirsiniz, bizim için ağzında kemik tutan köpek dersiniz. Bilin ki biz köpek değil erkek arslanız. Bize gıda olarak kelle gerektir. Vallahilâzim cümlenizin başını keseriz, bilmiş olasınız’ yazılı kâğıtlar astı­lar. Daha sonra bir toplantı düzenleyip, bu toplantıda Şehzâde Ahmed’i kesinlike padişah olarak görmek istemediklerini açıkça dile getirdiler ve toplantıdan sonra sokaklara dağılarak, “Allah, Allah! Sultan Selim’in devletine ve düşmanlarının körlüğüne” şeklinde gülbanklar çekmeye başladılar.
Sultan Bayezid’in sekiz oğlundan beşi daha hükümdarın sağlı­ğında öldü. II. Bayezid, hayatta kalan Ahmed, Korkud ve Selim adlı şehzâdelerinden Ahmed’in, devlet adamlarının da yönlendirmesiyle, kendisinden sonra Âl-i Osman tahtına geçmesini istiyordu. Devlet adamlarının önemli bir kısmı da Şehzâde Ahmed’i tahtın gerçek sahibi olarak görüyordu. Ancak Şehzâde Ahmed, atak bir yapıda olmaması ve Şahkulu İsyanı sırasındaki beceriksiz davranışları sebebiyle askerler arasında fazla tutulmuyordu. Devrin önde gelen âlim ve şairlerinden biri olan Şehzâde Korkud ise tahtı arzulasa da pek fazla şansa sahip değildi. Trabzon Valisi Şehzâde Selim, II. Bayezid’in hayattaki en küçük oğluydu. Devlet adamları arasında fazla taraftarı olmamasına rağmen, sert mizacı sebebiyle askerler tarafından beğeniliyordu.
Tahta geçme sistemindeki belirsizlik yüzünden Osmanlı tarihindeki en ilginç taht mücadelelerinden biri II. Bayezid ile oğlu Yavuz ünvanlı Şehzâde Selim arasında yaşanmıştı. Osmanlı tarihinde ilk defa bir evlat, babasını askerin zoruyla tahttan indirip yerine hükümdar seçilmişti. Ayrıca Sultan Selim isyan edip başarılı olan ilk ve son şehzâde, II. Bayezid de İstanbul başkent olduktan sonra zorla tahttan indirilen ilk padişah oldu.
Hü­kümdarlar, şayet yaşlanacak kadar tahtta kalmayı başarırlarsa, evladı arasında en çok sevdiği şehzâdeyi kendi yerine hükümdar bırakmak için uygun ortamı hazırlamaya uğraşırlardı. Ancak tahta geçiş sırasını tayin edecek kesin bir kanun olmadığından, hükümdarın ölümüyle saltanat mücadeleleri tekrar başlardı. Hatta hükümdar hayatta iken dahi isyan bayrağını kaldıran şehzâdelere rastlanmaktaydı. Aceleci şehzâdeler mücadeleyi kaybederlerse, sonları yağlı kementle boğulmaktı.
317 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.