Yedikita 2008 yılında basım hayatına başlamış 11 yaşında olan kendi tabirleri ile aylık tarih ve kültür dergisidir. Genelde babamın okuduğu benim de göz attığım dergiyi ilk defa baştan sona okumak istedim ve hemencecik bitiverdi (keşke çok daha önce alsaydım bu kararı). Bu ayki sayısında Abdülhamit Han'ın Amerikaya yolladığı hediyelerden, Yahya Kemal' den, Küba Füze Krizinden de bahsedilmekle beraber pek çok konunun içinde bulunduğu çok güzel bir sayı daha olmuş.Gerek dili gerek görselleri (en önemlisi de kaynakçalarıyla) ile sizi yormadan ilme, tarihe doyuran,aklınızdaki sorulara yanıt verip emin olduğunuz konularda yeni soru işaretleri oluşturup sizi araştırmaya yönelten, uzun süredir içinde bulunduğum "okuyamama buhranından" beni çıkaran canım dergi artık sıkı takipçin olmaya niyetliyim.
Kitap ve hakikat ile kalınız...
Batı'nın yüzyıllardan beri, dün olduğu gibi bugün de içinde bulunduğu dram, dünyayı uygarlaştırma arzusu ile ona egemen olma isteği -iki uzlaşmaz dilek- arasında sürekli bocalamasından kaynaklandı. Her yerde en soylu ilkeleri dile getirirken, o ilkeleri, ele geçirdiği topraklarda uygulamaktan titizlikle sakındı.
Kanuni'nin son seferi Zigetvar'da, kuşatma esnasında vefat etmesi üzerine naşının bozulmaması için iç organları çıkarılmış ve otağının olduğu yere, bedeni ise İstanbul'a getirilerek Süleymaniye Camii avlusundaki bugünkü yerine defnedilmişti. Yerine geçen oğlu İkinci Selim Han, babasının iç organlarının defnedildiği yere türbe, etrafına da külliye yaptırmıştı. 150 yıl kadar Osmanlı hâkimiyetinde kalan Zigetvar Kalesi'ni işgal eden Habsburg askerleri tarafından türbe yıkıldı. Zamanla türbenin yeri unutulsa da Macarlar, bu bölgeye türbe manasına gelen 'Turbek' ismini vermişler.
Her gün mutlaka kitap mütalaa eder ve vaktini çoğunlukla kütüphanede değerlendirirdi. Nitekim okumanın ve ilmin ne kadar kıymetli olduğunu,
“ Elden kaçırma asla,kalbe hayat ilimdir/
Düşme sakın cehle sen,insan için ölümdür.” Diyerek veciz bir şekilde ifade eder.
Sabahlara kadar ekseriyetle kitap okuduğundan,gözleri adeta kan çanağına dönerdi. 3-4 saat uykuyla yetinir,diğer zamanlarını okuyup yazmakla geçirirdi. Padişahlar arasında kitap okumaktan gözleri bozulan ve Evliya Çelebi’nin rivayetinden mercek (gözlük) kullandığını öğrendiğimiz ilk Osmanlı padişahıdır.
Bir zamanlar geçmiş sayilarda dahil olmak üzere çokça okuyordum lakin sonrasında bazı aksaklıklar ve dünyevi meşgaleler sebebi ile okuyamadım. Bu sene itibari ile yeniden istifade etmeye çalışacağım inşallah. Her ay heyecenla beklenecek, hiç sıkılmadan, büyük bir keyifle okunabilecek aylık kültür ve tarih dergisi:)
Yeryüzünün en hayırlı kadınlarından biriydi o... Rasûlullah'ın can yoldaşı, vahyin sırdaşı, İslam'ın ilki ve öncüsü olmuştu. Ne güzel tevafuktur ki taşıdığı isim, 'erken doğan, ilkçi, erkenci' manalarına geliyordu.
Yavuz Sultan Selim, sabahlara kadar ekseriyetle kitap okuduğundan gözleri adeta kan çanağına dönerdi. 3-4 saat uykuyla yetinir, diğer zamanlarını okuyup yazmakla geçirirdi.
Sami Paşazâde Sezai ve bir çok Osmanlı aydınları için Batı, medeniyetin ulaştığı son mertebe ve kendilerinin de misal alacahi numunedir. Haklı oldukları yanlar olsa da bu yazarlarımızın düştükleri en büyük hata, Batı'nın ikiyüzlü tarafı ve gerçek arzularını görememeleri veya görmezden gelmeleridir. Amin Maalouf'un bu iki yüzlülüğü vurguladığı satırları, koşulsuz Batı hayranlığı için önemli bir tenkittir:
"Batı'nın yüzyıllardan beri, dün olduğu gibi bugün de içinde bulunduğu dram, dünyayı uygarlaştırma arzusu ile ona egemen olma isteği -iki uzlaşmaz dilek- arasında sürekli bocalamasından kaynaklandı. Her yerde en soylu ilkeleri dile getirirken, o ilkeleri, ele geçirdiği topraklarda uygulamaktan titizlikle sakındı."