Bavulların hüzüne çoktan aşinayım,
Avuçlarımda uzayan yollar.
Bir ürperti duyuyorum;
Kentin iç çekişi mi,
Karanlığın şarkısı mı?
Rüzgar değil, fısıltı değil;
Sokaklarda yalın ayak bir anı
Kendimizi sevmiyoruz.Kafamız bir yığın mukayeselerle dolu; Dede'yi Wagner olmadığı için, Yunus'u Verlaine, Baki'yi Goethe ve Gide yapamadığımız için beğenmiyoruz. Uçsuz bucaksız Asya'nın o kadar zenginliği içinde, dünyanın en iyi giyinmiş milleti olduğumuz halde çırılçıplak yaşıyoruz.Coğrafya, kültür, her şey bizden bir yeni terkip bekliyor; biz misyonlarımızın farkında değiliz. Başka milletlerin tecrübesini yaşamaya çalışıyoruz.
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.
Ataol BEHRAMOAĞLU
Yaşamak güzel şey be kardeşim,
Sarıyı yeşile karıştıran sonbahar ağaçlarının altında yürümek,
Nemli toprağın kokusunu çekmek ciğerlere,
Bir dosta selam vermek
Ve iki kelam etmek oradan buradan
.....
Baba, beni nasıl bu kadar çabukça bulabildin?
Hüzünle gülümsüyor Asım bey. Genç oğluna değil, kendi gençliğine doğru yürümüştü. Geçmişe değil, hayata doğru yürümüştü.
İnsan hiçbir umut beslemediği zaman durumu kabullenebiliyor ama kapkara bulutlar arasından iğne ucu kadar kendini gösteren bir güneş ışığını belirince bütün dünyası ışığa bağlı oluyor.