yapamazdım artık yapamazdım
yolun inkarından geliyordu ayak seslerim
ve umutsuzluğum daha büyüktü ruhumun direncinden
ve o bahar o yeşil evham
penceremin önünden geçen
gönlüme
"bak" diyordu
"yol almamışsın hiç sen, batmışsın..."
Kimseler görmedi Ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim. İçimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına, ben geçtim...Yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde, ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. Beni cam kırıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile...Yükümü yanlış bedestanlara çözdüm.
"Senin yüreğin henüz yarasızdı. Yüzün bulut görmemiş bir göldü. Halka halka sıcaklık yayılıyordu sesinden. Gün ışığı ile gözlerinin arasında bir ayrım yoktu. Kaşların kaş değil gökkuşağı idi. Gülmüyordun da binlerce yaprak, yağmur eliyordu toprağa. Gövden buğular içinde bir yoldu, herkesi yitik ülkesine götüren. Kötü sözlerin kederi düşmemişti henüz üstüne. Bir gülün açarken çıkardığı sesle konuşuyordun. Sözün insan yüreğinden doğduğu bir mevsimdi yaşadığın. Ceviz ağaçları mı ırgalanıyordu, kirpiklerin mi yerden bulutlara kalkıyordu, şaşırıp kalıyorduk."
Ataol Behramoğlu Aşk İki Kişiliktir şiirine dair anlatıyor,
"Karşımdaki açık pencereden görünen TV'de ve çok ilginç Carmen Müzikali ya da operası gösteriliyordu. Bir an gözüm iliştiğinde, kaybettiği sevgilinin çevresinde elinde hançerle müziğin ritmine uyarak dönmekte olan Don Jose'yi gördüm! Zavallı! Onu tehdit ederek tekrar elde edebileceğini düşünüyordu. Bilindiği gibi bu olmayacak ve kızı öldürecektir. Yazmakta olduğum şiirin üçüncü kıtasının son dizeleri bir armağan gibi geliverdi:
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk iki kişiliktir..."