Evet belki bende bu kadar heyecan uyandırmalarının sebebi, örneğine az rastlanır bir cesaret örneği göstermeleridir ki Captain Fantastic'i de aynı heyecana kapılmıştım. Iki yıl önceki ilk izlemede beni baya etkilemişti film. Bütün yerine parçalara daha çok odaklandığım için sanırım. Sonraki izlemelerimde çıkarsamalarım çok daha farklıydı. Filmde kendi tezini kendi imha eden bir durum söz konusu. En başta filmdeki özgürlük algısı bir kere yanlış, fıtrata ters bir zemine oturtulmuştu. (Babanın mahremiyet anlayışına bakarsak) Yine filmdeki yüceltilen karakter olarak karşımıza çıkan baba modelini incelediğimizde; orada sistemi eleştiren, özgürlüğü savunan, çocuklarını özgür bir anlayışla yetiştirdiğini iddia eden ama ilk karşı çıkışta da despot bir şekilde, "ben ne diyorsam o!" kafasına bürünen bir baba görüyoruz. Ilk çelişki ve bocalayış burada başlayarak filmi oluşturan dinamikleri teker teker yıkmaya başlıyor zaten. Yine düşünürsek, filmde aile toplumdan izole bir hayat yaşıyordu. Insan sosyal bir varlıkken böylesine asosyal bir yolu tercih etmek de fıtrata ters bir durumdur aslında. Şimdi düşündüğümde belki annenin psikolojik olarak problemler yaşamasının sebeplerinden biri de buydu diye düşünüyorum.
(Geçtiğimiz haftalarda film Trt2' de yayınlandığında Alin Taşçıyan ve Mehmet Açar filmin, film önü ve film sonu eleştirisini yapmıştı. Onların bakış açıları da bende ayrı ufuklar açmıştır. Müsait olursan youtube dan mutlaka bir göz atmanı isterim.)
Kitaba dönecek olursak burada ne yaptığını bilen bir anne baba modeli görüyoruz. Gelecek hakkında endişeli ama çocukların tercihlerine müdahale etmede sınırlarını bilen anne baba var. Ben Hewitt bunu birkaç yerde belirtiyor zaten. Tam hatırlayamıyorum ama şöyle bir cümle vardı kitapta. "Ebeveyn olmak ister istemez çocuklarınız gelecekleriyle ilgili endişelenmenize ve onlar ile ilgili planlar kurmaya itiyor sizi. Ama ne zaman böyle bir sıkıntıya kapılsam onların Penny ve benim gibi kendi yollarını seçme özgürlükleri olduğunu ve bu kararı onların vermesi gerektiğine inanıp kendimi sakinleştiriyorum." Bu gerçekten fazlaca olgun bir bakıştı benim için.
Yine filme zıt olarak bir kasabada yaşıyor aile. Komşuları var. Çocukların arkadaşları var. Yani sosyal bir ortam söz konusu. Kısıtlı da olsa çocuklar kendi ihtiyaçlarını kendileri alıyorlar. Kıyafetlerini 2. El mağazalardan kendileri seçiyorlar mesela. Burada şuna vurgu yapıyor yazar; eğer okula gitselerdi daha çok küçük yaşlarda kendilerini sürekli güzel ve yakışıklı, şık, uyumlu olma, kendilerini başkalarına kabul ettirme ihtiyacı hissedeceklerdi. Ama bu hiç umurlarında bile değil. Tamamen olduğu gibi görünüyorlar. Dış görünüş hayatlarında onemli bir yer kaplamıyor, diye belirtiyor.
Buraya kadar iyi hoş. Bundan sonrasını bizim gibi yazar da oldukça merak ediyor. Umarım her şey gönüllerince devam eder ve biz de bu hikâyenin devamını okuma şansına erişiriz.
Görüşlerini belirttiğin, dileklerin için ayrıca teşekkür ederim:)