Her gün sokaklarda patlayan bombalar, bitmek bilmeyen savaşlar, açlık ve dağılıp giden yuvalar... Hiç ayrılmayacağımızı sandığımız evlerimizden, komşularımızdan koparılmayacağımızın bir garantisini bulamıyoruz. Kapitalizm çarkının hızla döndüğü bu dünyada birer kurban olabiliyoruz ve tüm bunları belirleyen de siyasetçilerin dudakları arasında patlayan kelimeler oluveriyor. Sığamıyoruz kendi ülkemize ve sığınmak zorunda bırakılıyoruz dilini bilmediğimiz, kültürüne yabancı olduğumuz topraklara. Bi umut besliyoruz; gittiğimiz yerde insanca yaşamanın umudunu... O topraklar da kabul etmiyor bizi, adımız "mülteci"ye çıkıyor. Halbuki insan kisvesinden başka yükümüz var mı omuzlarımızda?
Bir çığlık yeter mi sesimizi duyurmaya?
Bir çığlık bin çığlık olur da insanca yaşamı sunar mı bizlere?
"Gerçek erkekler ağlarlar, gerçek erkeklerin duyguları vardır. Duygusuz yaşayan bir erkek gerçek bir erkek değildir. Kılları bile kıpırdamadan insanları öldürebilenler korkaklardır. Gerçek erkekler duygulanır, gerçek erkekler ağlar."